Uçurtma Müzesi’ne Gidelim mi?

Çocukluğunuza dönmek ister misiniz?  Hem de çocuğunuzla birlikte!

İçeri doğru bir adım atmamla birden büyülü bir dünyanın kapıları aralandı. Başımı kaldırdım, eski bir masaldan kopup gelmiş alev saçan ejderha ile göz göze geldik. Bir yanımda, rengarenk kanatlarını açmış dev kelebek, fillerin üzerinde gezintiye çıkmış Hintli kızlar olan uçurtmalar. Diğer yanımda şekilleri, renkleri, desenleriyle farklı kültürlerden gelen uçurtmalar. Hayranlıkla izliyorum. Kimi kuyruklu, kimi kuyruksuz. Kimi yıldız şeklinde, kimi fener… Her birinin bir anısı var. Gökyüzünden getirdikleri, haberleri var.

Beni en çok etkileyen uçurtmaların eğlence aracı sanıldığının aksine, tarih boyunca bilimsel deneylerde kullanılarak bir çok icadın gerçekleştirilmesine esin kaynağı olmaları.

1893 yılında Hangreve’in kutulardan oluşan tren şeklindeki uçurtmasıyla yeterli kaldırma kuvveti sayesinde insanın ayağını yerden kesmeyi başardığında, Wright kardeşlerin onun buluşundan esinlenerek ilk uçağı tasarlayacaklarını biliyor muydu?

Ya da 1887 yılında İngiliz Meteorolog ED Archibald arkeolojik alanların ve resiflerin uçurtmalar yardımıyla ilk defa havadan fotoğraflarını çektiğinde Drone’un atası uçurtmadır deneceğini biliyor muydu?

Tutkuyla bağlandığı uçurtmalar sayesinde uluslararası alanda Türkiye’nin tanınırlığını sağlayan, günümüz kuşağına uçurtmayı yeniden sevdiren Mehmet Naci Aköz’ün kurduğu Uçurtma Müzesi’ndeyim bugün. Daha önce çocuklarımın okul gezilerinde gittiği ve anlatırken yüzlerindeki mutluluğu yüreğimde hissettiğim bu müzeyi bende görmek istedim. Müzeyi gezerken ve sohbet sırasında öğrendiğim şeylerle anladım ki çocuklar çok haklı, burada ruhunuz dinleniyor.

Uçurtmanın tarihini, kültürümüzdeki yerini, uçurtma tutkusunun nasıl uluslararası festivallere ve müzeciliğe dönüştüğünü ve yeni projeleri konuşurken, uçurtma tarihinde Türkiye’de ve Dünyada gerçekleştirdiği faaliyetlerle bir ilke imza attığını öğreniyorum.

Yaptığımız keyifli söyleşiden satırbaşları…

Uçurtma tutkusu nasıl başladı? 

Uçurtma, hayatımın bir parçasıydı. İlk okulda birinci sınıftan itibaren uçurtma uçururdum. Uçurtmamı kendim yapardım ama yıldız uçurtmayı yapamazdım. Yıldız uçurtmada dengeyi sağlamak önemli. Yıldız uçurtmayı yapınca mahallede yardım isteyeceğimiz abiler arardık. Şeytan uçurtma ise hem en kolayı hemde eğlenceliydi. Defter sayfalarını koparır şeytan uçurtmalar yapardım.

1984 yılında Türkiye’nin ilk uçurtma yarışmasını düzenlediniz. Yarışma fikri nasıl ortaya çıktı?

Asıl süreç 1980’de başladı. Ben aslında terziydim. 1980 yılında evlendikten sonrada babam ile çalışmaya devam ediyorum Ama uçurtmalar hâlâ benim gündemimde ve tutkum. O dönemde uçurtmalar yapıp kırtasiyelere satmaya başladım. Daha sonra 1983’de Bulvar gazetesinin düzenlediği “Uçurtma Bayramı”na katıldım. 2m boyutunda bir uçurtma yaptım ve en güzel uçurtma birincisi oldum.

Uçurtma Bayramı etkinliği bitti, benim gibi derece alanlar var. Tabi biz ödül bekliyoruz. Bu sadece uçurtma bayramı dendi, ödül falan yok. Bir derecelendirme yapıldı ve derecelendirme varsa ödülde olmalı. Ben niye böyle bir yarışma yapmıyorum diye düşünmeye başladım.

1983-1984 yılları arasında hem benim için hem Türkiye de uçurtma tarihi açısından kırılma noktası oldu. Ve ben 1984 yılında Türkiye’nin ilk uçurtma yarışmasını düzenledim.

Biraz Uçurtma Festivallerinden bahsedelim istiyorum. 1997 yılında Türkiye’nin ilk uluslararası uçurtma festivalini siz gerçekleştirdiniz. Daha önce hiç uluslararası bir uçurtma festivaline katılmışmıydınız?

1995 yılı sonları Hollandaya gitmiştim. Oradaki arkadaşlarım bana “Uluslararası Uçurtma Festivali var, katılır mısın?” dediler. Hemen düşündüm ne yapmalıyım diye. Kocaman bir Türk Bayrağı uçurtması yaptım. Bir havalandırayım herkes görsün diye düşünüyorum. Uçurtma festival alanına geldik. Bir baktım gökyüzü muhteşem, her yer rengarenk, çeşitli şekillerde uçurtmalarla dolu. Kuyruklusu, kanatlısı, yıldızı, üçgeni… Adeta uçurtma cenneti. Uçurtmanın bambaşka birşey olduğunu ben orada anladım.

1995 yılında İstanbul’a döndümdüğünde uluslararası festival yapma fikri kafamda iyice şekillendi. Proje üzerinde biraz çalıştım ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sponsorluğunda 1997 de Moda sahilinde ilk Uluslararası Uçurtma Festivalini gerçekleştirdik. ikincisini 1998 yılında yine Moda sahilinde yaptık o dönemde Barış Manço da katıldı.

Dünyada yapılan uluslararası festivaller kaç yıldır sürüyor?

Çin’de bu yıl otuzdokuzuncusu yapıldı. Çin, Japonya ve Malezya her yıl uçurtma festivali yapıyor. Hemde yılda birkaç sefer ve farklı farklı şehirlerde yapılıyor.

Festivallerin tanınırlığı ve katılımcı sayısı, katılımcıların niteliği çok önemli. Biz bütün davetlerimizi Uçurtmacılar Derneği adına yapıyoruz.

Uluslararası Festivaller ve yarışmalarla gelen ödüller var. Bu süreçte bir koleksiyon oluşmaya başlamışmıydı?

1986 da Eyüp uçurtmacılar birliğini kurdum. Koşuşturma var, bir heyecan var, bir şeyler yapmak istiyorum. Organizasyonunu yaptığım yarışmalar var ve katıldığım yarışmalardan da kazandığım 6-7 kupam var. Ama koleksiyon fikri daha oluşmamış, yaptığım uçurtmayı satıyorum.

Oturduğumuz evin üst katında oturan komşumuzun İngiltereden gelen oğlu ile sohbet sırasında bana sorduğu bir soru, benim hayatımda yeni bir dönem başlattı.

“Bu kadar uçurtmalarla uğraşıyorsun, dünyadaki yarışmalardan, uçurtmacılardan haberin var mı?” dedi. “Ben onlarla nasıl iletişim kurabilirim ki benim İngilizcem yok” diye cevap verince.

“Sen uçurtma derneklerine ne yazmak istiyorsan yaz ben çeviririm” dedi. Taksimdeki İngiliz kütüphanesinden dünyadaki uçurtma derneklerinin adreslerini aldım. 26 ayrı adrese mektup gönderdim.

İlk gelen cevap Japonya’dandı. Bir katolag ve beraberinde mektup göndermişler. Mektupta “Türkiyede uçurtma olduğunu sizin mektubunuzla öğrendik, çok mutlu olduk.” yazıyordu. O kataloğun benim kuracağım Uçurtma Müzesinin ilk parçası olacağını bilmiyordum.

Çeşitli ülkelerden katolog geliyor, broşür geliyor, Dünyadaki uçurtma müzeleri ile yazışıyoruz, elimde bir sürü materyal birikiyor ama zihnimde hâlâ koleksiyon yapma diye bir tanım yok.

Peki, müze kurma fikri ne zaman oluştu? 

Uçurtmayı hiç bırakmadım, yarışmalara gidiyorum, tek tük yurddışına gidiyorum. Festivallere katılıyorum. Festivaller düzenliyorum. Her gördüğüm yeni kişi bana uçurtma veriyor, kitap veriyor albüm veriyor. Bütün bunlar sizin zihninizdeki birikimleri arttırıyor. Elinizdeki malzemeleri arttırıyor, öz güveninizi arttırıyor.

Bu süreçte müze kurma fikri kafamda oluşmaya başladı ama müze nasıl kurulur onu bilmiyorum. Bizim kuşağın bildiği müze Topkapı Sarayı gibi büyük bir alan büyük duvarları olan bir yer. Içinde sergileyeceklerin ya padişahtan kalan şeyler yada toprak altından çıkanlar olmalı.

Büyükşehir Belediyesi ile görüştüm. Biraz ışık alıyorum ama kafamda daha oturtamamışım. 2005 senesinde 3. Uluslararası Uçurtma Festivalini yaptık. Amerika, Japonya, Endonezya ve Avrupa uçurtma federasyon başkanları hepsi geldi. Çok ürün geldi. Davet ettiğimiz ülkelerden yayınlar ve uçurtmalar istedim, ileride müze kuracağız demeye başladım.

Aynı yıl Sunay Akın İstanbul Oyuncak Müzesini açtı. Bir, bir buçuk ay sonra Sunay Beyden randevu aldım gittim oraya. İkimizde aslında birbirimizi basından tanıyoruz. Uçurtma Müzesi fikrimi anlattım.

“Müze açacağım ama müze nasıl açılır bilmiyorum ne yapmam lazım“ dedim. Bana biraz yol yöntem gösterdi. Akıl verdi. Özeti şuydu “Senin derneğin var, Uçurtma kültürünü geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, yeni kuşağa tanıtılması ve dünyaya tanıtılması için bir müzenin kurulması kararını al ve tabelanı as.”

Sunay Bey kişisel müzeler ve çocuk müzesi noktasında çok ciddi örnek, bir duayen. Verdiği bilgi belki küçük gibi gözükebilir ama benim büyük adımlar atmamı sağladı.

Müzenin koleksiyon parçalarının temeli festivaller ama Uçurtma Müzesinin kurulması fikrinin gerçeğe dönüşmesinde kırılma noktası Sunay Bey’dir.

Dünyada 13 ülkede 18 Uçurtma Müzesi var. Bu müzelerin dünyadaki öncüsü Japonya. Peki siz, ilk hangi müzeyi gezdiniz ve sizde bıraktığı etkiler nelerdi?

Aslında 22 Uçurtma Müzesi var 4 tanesi sivil havacılık müzelerinin içinde bir sergi olduğu için onlar müze olarak sayılmıyor. Onun için 18 diye biliniyor. İlk gezdiğim müze Çin. 2011 de gezme fırsatım olmuştu.

Bu arada uçurtmanın atası Çin ama Japonya müzecilik anlamında ondan önce davranmış. Japonya da 5 tane uçurtma müzesi var ama Çin’deki müze dünyadaki en büyük uçurtma müzesi.

Her biri çok özel olan uçurtmaların bir ustası var. Her biri bir sanat eseri gibi cemakanlar ardında sergileniyor. Herkes hayranlıkla izliyor.

Müzenin bahçesinde büyük bir alan var. Uluslararası festivaller yapan ülkeleri simgeleyen plaketler konmuş, bu plaketler arasında Türkiyedeki Uçurtma Müzesinin de olması beni çok gururlandırdı.

Daha sonra Malezyadaki müzeyi gezdim. Türk Bayraklı uçurtma yapıp hediye ettim. Tabi gittiğinizde sadece uçurtma müzelerini veya festivalleri değil uçurtma imalatçılarınıda geziyorsunuz. Müzedeki ürünler böyle böyle çoğalıyor.

Uçurtma Müzesinde açıldığında kaç ürün sergileniyordu?

Müze açıldığında 300-350 civarı ürün vardı. Şimdi, 6 kıtadan 33 ülkeden toplanmış, 2500 üzerinde ürün var. Hindistan 150 ürün ile temsil ediyor. Farklı kültürleri bir araya koyduk. Çin hayvan şeklinde rengarenk uçurtmalar yapıyor. Endonezya daha az renk kullanıyor. Japon uçurtmalarının üzerine yapılan resimler bir ressamın elinden çıkmış gibi adeta birer sanat eseri. Farklı kültürlere baktığınızda uçurtmanında çok ciddi anlamda değişime uğradığını görüyorsunuz. Uçurtma dünyada binlerce değil onbinlerce modeli olan birşey.

Müzenizi şu ana kadar kaç çocuk ziyaret etti?

Biz burayı açtığımızda sadece yetişkinlerin geleceğini düşünmüştük. Evet çocuklarla alakalı bir müze açtığımın farkındayım ama hep yetişkin gelecek diye düşünüyorum. Bir iki tane okul geldi, 2-3 haftada bir okullar geliyordu. Şimdi günde birkaç okul geliyor.

Bir gün ulus Musevi ana okulu aradı, randevu ayarladık. Kaç çocuk diye sordum. 15 dedi. Kaç yaşındalar dedim. 3 diye cevap verdi. Peki dedim kapattım telefonu.

“3 yaşındaki çocuk ne anlar?” diye düşündüm. Tekrar telefon açtım, teyid ettim.

Ben anaokul çocuklarına kültür gezisi yaptıklarını bilmiyordum.

Ne kadar erken başlarsak eğitime o kadar hızlı yol alıyoruz bunu öğrendim.

Her geçen gün öğrenci sayısı artarak devam etti, kısa bir süre sonra atölyede uçurtma yapma çalışmaları başlattık. Şu anda müzemizin alt salonunda 100 çocuk kapasiteli atölyemiz var. günde 4 ders yapabiliyoruz. Geçen yıl, bizi ziyaret eden 30.000 civarında öğrencimiz vardı.

İstanbul Uçurtma Müzesi içinde birde kütüphane var. Bize Uçurtma kütüphanesinden biraz bahsedebilir misiniz?

2015 yılında Gülen Okumuş Uçurtma Kütüphanesini kurduk. Kataloklar, dergiler afişler ve broşürlerden oluşan 200’e yakın yayın var. Türkiyede hiç Uçurtma Kütüphanesi yok bunun ilkini kuralım diye düşündük ve dernek olarak kararını aldık. Birbuçuk yıl sonra birşey farkettik, değil Türkiye’de meğerse dünyada hiç uçurtma kütüphanesi yokmuş.

Türkiye’deki ilk Uçurtma Kütüphanesi aslında Dünyadaki ilk Uçurtma Kütüphanesi oldu. Farketmeden biz kurmuş olduk. Hemen burda bir parantez açmak istiyorum, Çinde dünyanın en büyük uçurtma müzesi var, İçinde kataloklar yayınlar var ama uçurtma kütüphanesi adıyla açılan bir bölüm yok.

İyi ki de böyle bir karar alıp Uçurtma Kütüphanesini açmışız. Şimdi burası içinde ürün topluyoruz. Bir kaç yıl sonra işallah kendi başına bir birim olacak.

Kütüpanemizdeki kaynakları dijitalleştirme çalışmalarımız devam ediyor. Web sitemizde bu kitapları tek tek arşivliyoruz. Uçurtma kütüphanesinde ne tür kaynakların olduğunu görsünler istiyorum. Araştırmacılar, üniversite öğrencileri ve basın için kütüphanemiz her zaman açık.

Biraz geçmişe gidelim, uçurtma tarihi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Uçurtmanın M.Ö. 300’lü yıllarda Çin’de doğduğu biliniyor. Uzakdoğu kültüründe çeşitli savaşlarda haberleşme ve düşmanı korkutma aracı olarak kullanılmış.

1295 yılından ünlü denizci Marco Polo tarafından Malaya adalarından satın alınarak Hollanda’ya getirilmiş. Böylece, batı ülkelerinin gündemine giren uçurtma burada pek çok bilimsel deney için kullanılmış.

Mesela, 1749 yılında İskoç bilim adamı Alexandre Wilson’un uçurtmaları termometreyi 3000 feet yüksekliğe çıkarıp ısı değişimlerini ölçmek için kullanması; 1752 yılında Benjamin Franklin’in yağmurlu havada uçurtmayı kullanarak uçurtmanın ipine bağladığı metal anahtara yıldırımın düşmesiyle yıldırımın doğal bir elektrik kaynağı olduğunu ispatlaması bunlardan bir kaçı.

Bir başka örnek, 1822 yılında George Pocock uçurtmanın kuvvetinden en ilginç yollarla faydalanan kişilerden biri olmuş. Pocock’un, arabasına uçurtmaları bağlayarak Saatte 32,19 kilometre hız yaptığı kaydedilmiş. O dönemde yol vergileri arabaları çeken at sayısı üzerinden alındığı için de, George Pocock bu vergiden tümüyle muaf kılınmış.

Sir George Caley, Samuel Langley, Lawrence Hagrave, Alexander Graham Bell ve Wright Kardeşler uçakların bulunmasına katkıda bulundukları araştırmalarında hep uçurtmaları kullanmışlar.

2.Dünya Savaşında ise, Harry Saul’un Hücum Uçurtması (Barrage Kite) uçakların hedeflere yakın olabilecek kadar alçaktan uçmalarını önlemiş.

Yine 2. Dünya Savaşı’nda denizde kaybolan pilotlar bulunmak için Gibson-Girl Box uçurtmalarını kullanmışlar. Ayrıca Dünya Savaşları süresince İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rus orduları, düşmanlarını gözetlemek ve işaret göndermek için uçurtmaları kullanmışlar.

Uçaklardan yararlanılan yerler arttıkça, uçurtmalar daha az kullanılır olmuş ve daha çok eğlence maksatlı uçurulmaya başlanmışlardır.

Türk kültüründe uçurtmanın yerini kısaca anlatabilir misiniz?

Uçurtma M.Ö. 300 yıllarda Çin’de ortaya çıkıyor. 1295 yılında ise İtalyan kâşif Marco Polo ile Avrupa uçurtmayı tanımaya başlıyor demiştik. Ancak bizim kültürümüzde çeşitli kaynaklara göre 1500‘lerin sonlarında görülmeye başlanmış.

Surname-i Hümayun adlı kitapta geçen bir minyatürde Sultan III. Ahmed’in çocuklarının sünnet düğünlerinde Sultanahmet’teki Atmeydanı olarak da bilinen yerde, 1582 yılında Simurg Kuşu şeklinde uçurulan uçurtma yer alıyor.

Bir diğer kaynak 15.-17. yy anlatan Saray Merasimleri adlı kitap. Osmanlı dönemi sokak eğlencelerini anlatılırken, Ramazanlarda teravih namazı sonraları kandil uçurtmalarının gökyüzüne salındığından bahsetmektedir.

Aslında uçurtmanın Anadolu topraklarında görülmesi 15.yy dan çok daha eskilere dayanıyor. Kayıt altına alınmadığı için kesin birşey söylememekle beraber. Bunu destekleyen iki gerekçem var.

Çin’den gelen ve batıya giden İpek Yolu ticaret kervanı bizim topraklarımızdan geçiyor. Ticari alım satımla bizim kültürümüze 15.yy dan daha önce girmiş olabileceğini düşünüyorum. İkincisi, uçurtma çoğrafi anlamda çok rüzgarlı olan yerlerde ön plandadır. Bizim ülkemiz coğrafi olarak çok rüzgarlı.

Uçurtma eskiden çok yaygındı, sokaklarda çocuklar hep uçurtma uçururdu. Neden azaldı? Bir kültürün yok olmasına izin vermemek için neler yapmalıyız?

Ülkemizdeki sokak oyunları kültürü içinde uçurtmanın ayrı bir yeri var, çünkü uçurtma canlı oyuncak olarak algılanıyor.

Üç çıtayı çakarak kağıtla kapladığınız oyuncağınızın, istediğiniz halde ulaşamadığınız bulutların ardına kadar gitmesi sizi de havalandırır ve onunla birlikte siz de bulutlarla kucaklaşırsınız.

Günümüz büyük şehirlerinde çeşitli sebeplerle çocuklarımızı gönül rahatlığı ile sokaklara bırakamıyoruz. Peki çocuklarımız ne yapıyor? İnternet veya TV başında gün geçiriyorlar.

Önüm arkam, sağım solum, aşağısı yukarısı beton, çocuk sokağa çıktığında asfalta basıyor, okula gittiğinde okul bahçesi beton! Bu çocuklar enerjisini nerede atacak?

Çocuklarımızı betonlar arasında yaşatmakla onlara çok büyük kötülük yapıyoruz, sağlıklı gelişmelerini engelliyoruz.

Çözüm… Hiç olmazsa hafta sonlarında onları doğa ile iç içe olabilecekleri, koşup oynayabilecekleri alanlara götürüp buraya uygun oyunları onların oynamasına yardımcı olmak.

Sözüm anne ve babalara, mesela misket alın, veya topaç, isterseniz ip atlatın, isterseniz uzun eşek oynayın çocuğunuzla. Ama mutlaka birlikte uçurtma yapın ve bunu çocuğunuzla birlikte uçurun onları çocukluğunuzdaki oyunlarla tanıştırın, bunun için en güzel oyuncak uçurtmadır, bir deneyin çocuğunuzun ne kadar mutlu olduğunu kendi gözlerinden anlayacaksınız.

Sorumluluk sadece ebeveynlerde mi? Elbette hayır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer ilgililer, çocuklarımızın betonlar arasında büyüyerek sağlıksız bireyler olmasının birinci sorumluları arasında sizde varsınız!

Kendinizi/imkanlarınızı biraz zorlayın ve daha çok yeşil alanlar üretin, yaptığınız ve onlarca milyon harcadığınız festivalleriniz arasına çocuk oyunlarını sıkıştırın ve bu tür kültürel etkinlikleri biraz daha destekleyin, bu çocuklar sizin de çocuklarınız.

Eğitim kurumları, sivil toplum kurumları, programlarınız arasında, çocuklarınızın açık alanda oynayabileceği oyun/oyuncaklara ağırlık verin mükemmel sonuç alırsınız. Uçurtma bunun için en ideal atölye çalışmasını oluşturur.

El becerisini geliştirici, katılımcı, paylaşımcı, eğlenceli, hayal dünyasını geliştirici, matematiksel bakışını zenginleştirici sonuçlar rahatlıkla elde edilir. Üstelik çalışma bittiğinde çok hoş bir oyuncak elde edilmiş olur.

Son olarak bize biraz yeni projelerinizden bahsedebilr misiniz?

5-16 Ocak 2018 Hindistandan daki festivale davet aldık.

20 Nisan 2018 de Çin’de 40.sı yapılacak Uluslararası Festivale katılacağız. 2018 için İstanbul’da Uluslararası Festival hazırlığı var.

Çeşitli üniversitelerde. “Uçağın atası uçurtma”, “Uçurtmanın tarihi”, “Dünyada uçurtmacılık” konulu konferanslara katılmaya devam ediyorum.

Bunların yanında bizi çok heyecanlandıran iki önemli projemiz var.

Şeytan uçurtması çok kolay çok basit ve eğlenceli. Biz bu yıl dernek olarak bir karar verdik. Şeytan uçurtmayı daha çok yaygınlaştıralım, yeni kuşak öğrensin diye 50.000 tane şeytan uçurtma dağıtma kararı aldık.

Bastırdığımız şeytan uçurtma modelleri arka yüzünde yapılış şeması var. Sivil toplum kuruluşları ve okullar aracılığıyla çocuklara ulaştırıyoruz. Metin yazdık, ders gibi işletilsin, herkes kendi uçurtmasını kendi yapsın. Balık vermek yerine tutmayı öğretiyoruz.

Buradan sizler aracılığıyla öğretmenlerimize ulaşmak istiyorum. Türkiyenin neresi olursa olsun bize çocuk sayısını bildirmeleri yeter hemen şeytan ucurtmalarını onlara gönderebiliriz.

Bir diğeri, Nisan ayında başlattığımız bir proje. 18 uçurtma müzesini aynı çatı altında toplayacak bir birlik, çatı kuruluşu aradım. Kaydolalım, Türkiye’nin tanınırlığı artsın diye düşündüm. Farkına vardıkki Dünya Uçurtma Müzeleri Birliği yok.

2017 Uçurtma Festivali sonrası Dünya Uçurtma Müzeleri Birliği kurma kararını aldık. Mayıs 2017 deki Festival kapsamında dünya uçurtma müzelerinden gelen katılımcılarla İstanbul da bir toplantı yaptık ve bu kararımızı konuştuk.

Bütün bunlarla ilgili çalışmaları yapalım ki dünyadaki uçurtma müzeleri çoğalsın. Çünkü Kültürel değişim olayın büyümesine sebep olur, insanların kaynaşmasına sebep olur.

Birde ben şuna inanıyorum. Tanınmanın en kestirme yolu ya sportif faaliyetlerde bulunmak yada kültür, sanat faaliyetlerinde bulunmaktır. Dolayısıyla herkes kendi ülkesinin kültürünü geliştirmeye katkıda bulunmalı. Öncelikle ben kendi ülkemdeki çocuklar için birşeyler yapmalıyım. Çocuklar bu müzeden güzel anılarla, mutlu ayrılmalılar. Onların zihinlerinde tekrar tekrar heyecanla anlatacakları eğlenceli anılar bırakabiliyorsak biz doğru yerdeyiz. Bunları yapabiliyorsak başarılıyız.

Çocuklara ne verirseniz onu alırsınız. Çocuklara müzede anlatacaksınız, okulda anlatacaksınız, evde anlatacaksınız, güzellikleri, doğruları, ilimi ve bilimi güzel anlatacaksınız, güzel yerlere götüreceksiniz, o güzelliklerle büyürse düşünceleri davranışları da güzel oluyor. Çocuklar en kıymetli varlığımız. Onlar en kıymetli varlığımızsa onlara iyi bakmalıyız önce anne ve baba sonra devlet ve toplum iyi bakacak.

Önceki İçerikDoğru Nefes Almak: Bir Nefes Eğitim Çalışmasından İzlenimler
Sonraki İçerikStar Wars Hayranları Profilo AVM’de Buluştu
Hüma Oktay
Bir işletme bölümü mezunu olarak kurumsal hayattaki misyonumu tamamlayıp artık özüme döndüm. Yazarak yaşamaya... Hayat boyu bitmeyen bir öğrenme arzusu çok kitap okumaya ve kitapların yayına hazırlanması sırasında işin mutfağında olmaya yöneltti beni. Bazen görme engelliler için kitaplara ses verdim, bazen basılmadan önce kitapları çocuklarla birlikte irdeledim. Böylece çocuklar için eğlenceli kitaplar yazma serüvenim başlamış oldu. Her kitap yaşamımda bir iz bıraktı. Kafka’nın Dönüşüm’ü beni Prag’a sürükledi, Gülşah Elinkbank’ın Yalancılar ve Sevgililer’i Romanya’ya... Antoine de Saint-Exupéry’in Küçük Prens’i beni koleksiyoner yaptı, Orhan Veli’nin Şiirleri benim de duygularımı şiir ile ifade etmeme vesile oldu. Kitaplar ve seyahatler yeni şehirleri, yeni kültürleri ve yeni yazıları da beraberinde getirdi. Bu seyahatlerdeki yol arkadaşım kardeşim Baobab ve ben Albatros 2013 den bu yana kendi web sitemizde yazmaya başladık. Etkilendiğim kitaplar, doğal yaşam, geri dönüşüm, çocuklarla iletişim, çocuklarla hayata dair kaleme aldığım konuları 2015’den bu yana Martı Dergisi’nde paylaşıyorum. Dünyanın geleceğini bugünden görmek isterseniz bir eliniz çocuklara bir eliniz toprağa dokunur olsun... Sevgiyle kalın daima... Hüma Oktay

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz