“Hatırlamanın şiddetini yaratan, bizde ne bıraktığını hiçbir zaman bilemediğimiz bir güçtür. Yalnızca seyrettiğimiz filmden değil, içinde yaşanılan andan da güç alarak benliğimize kazınan bu görüntüler, yıllar geçse de bizde solmayan bir dirilikle yaşar. Gördüğümüz filmlere ve sinemalara ilişkin anımsadıklarımızın çoğunun çocukluk ve gençlik dönemlerine ilişkin olması boşuna değildir. Yalnızca belleğimizin değil, hayallerimizin ve ümitlerimizin de taptaze zamanlarıdır…”
Murathan Mungan – Harita Metod Defteri
Seneler önce okuduğum bir köşe yazısında insanın unutan olduğundan bahsediyordu. İnsanın kelime anlamı unutan demekmiş; yazar uzun uzadıya kitaptan alıntılarla paylaşmıştı. Ama sevgili Murathan Mungan’ın bu değerli yazısıyla gençlik ve çocukluğumu birleştirdiğimde unutmak diye bir şey olmadığını bir kez daha anlıyorum. Belki de yaş aldıkça unutmayı seçtiğimizi sanıyoruz ama aslında hiçbir şeyi unutmuyoruz. Zihnimizin hafızasına kazınmasa bile yüreğimizin hafızasına saklanıyor, o dar virajlar, tefekkür anları, yaşamı yeniden sorgulatan kalbimizi kıran anlarda, o çatlaktan süzülüp anılar çıkıveriyor. O zaman aslında unutmak da yok, kalpte saklıymış diyoruz. Zihin hafızası değil, zihinden uzanan kalp hafızası belki de tek gerçeğimiz. Belki de bu yüzden söylenmekte bir şeyi öğrenmek istersen içine bak, cevabın kalbinde olduğunu göreceksin diye.
İnsan bir en mutlu, bir de en ümitli zamanlarını unutamıyor işte. Katmer katmer açılıyor zihnin en ücra köşelerine saklanmış anlar. Bazen bir koku bazen bir resim bazen hatıralarda kalan o yer… Hatırlanan hep bir şey var… İnsan yaşanmışlıklarıyla bazen bir sonbahar rüzgarının yaprak dökümünde karşılaşıyor. Ama en çok hatırlanan her zaman çocukluğumuz oluyor. Çocukluğumuzda özenerek izlediğimiz hikâye kadınları, ilk aşkımızı hatırlatan o en sevilen müziğin tınısı her duyuluşunda çıkartıyor yaşanmışlıkların yolculuklarına. Hep diyorlar ya yolculuk yapacaksan kalbine yap, içine dön orada göreceksin kendini. Zihinsel hafızanın ruhsal hafızaya aktarıldığı bir kalp hafızası yaşam. İnsan ne kadar kalbiyle yaşıyorsa, o derece yine kalbiyle hatırlıyor. Yüreğe dokunan her söz bir zincir gibi yüreklerde yeni hatıraları uyandırıyor. Günümüzün dünyasında her şeyi kodlayarak anlayan, kısa anahtar kelimelerle konuşan, bir sözcükle karşımızdakinin çok şey anlamasını bekleyen ve isteyen bizler. Yine uzun cümleleri hasretine düşüyoruz, kısa kış gecelerinde. Her şey kısa, cümlelerden mevsim bahar olsun istiyoruz. Bir anahtar kelimeyle hiç yorulmadan duygular yeniden dile gelsin, eskilere seslensin 90’lar 80’ler 70’ler diyerek belki bir geçmiş zaman filmi ya da müziğiyle yeniden yaşatmak, aradaki yılları anlara indirmek istiyoruz. Kaybolan duyguların ikamesini eskilerde arıyoruz. Her şeyi kodlayan, kısaltan, anda unutan ruhlarımız hatırlamanın ikamesini yine eski plaklara devrediyor.
Ama nafile unutmak bile kod adını unutmuşken…
Gizem Sözen