Yazmak ilginç bir yolculuk. Bir düşüncenin ucundan başlıyor ve öyle ilgisiz bir yerde bitiyor ki bazen. Misal, ben bu yazıyı 9 Temmuz Pazar sabahı yazmayı hiç planlamamıştım ama bir düşüncenin peşine düşüp son anda atladım yazı trenine. Bakalım nerede bitecek?
Aklımda dünden beri Özkan Uğur var. Sahilde telefonumu karıştırırken bir süredir beklenen o ‘Uğur’suz haber önüme düştü: “Özkan Uğur’u kaybettik!”
Gözyaşlarımın tuzu Ege’nin tuzuna karıştı ve içli içli ağladım.
Sadece bir kez tanıştığım, delice hayranı olduğum, o çok sevilen grubun matrak adamına değildi ağlamam. Kalbimin bam teline dokunmayı, kendi gibi olmayı, insan kalmayı, yaratıcılığın sınırlarını zorlamayı, doğal olmayı, komik olmayı ama aynı anda ağlatabilmeyi başarmış bir adamın dünyadan gidişine ağladım.
Ona fanatiği olduğumu itiraf ettiğim gün geldi aklıma. Bana; “MFÖ’ye yani?” dedi bir kaşını muzip muzip kaldırarak. “Yok, yok, MFÖ’de iyi ama ben Ö’nün fanatiğiyim” dedim. Kolunu boynuma doladı ve kafamdan öptü. Çocuk sayılırdım o zamanlar. “Özkan beni kafamdan öptü” diye sevindim çok.
Şu şarkının sözlerini ezberden söylerken onunla aynı dili konuşan bir çocuk olduğuma sevinirdim.
“…
Day Dahi Ya Hum
Nurunda Nurunda Nurunda Nurunda
Hi Yahi Ya
Ha Bu Ya Da Feste Sebaha
Ha Bu Ya Da Feste Sebaha
Dasdisdos
…”
Normal normal şarkı söylerken aniden başka bir dile geçerdi ya, en çok onu severdim. Sözün duyguya ve müziğin akışına yetmediği, canın bedene sığmadığı, Özkan Baba’nın kendi sınırlarını zorladığı anlar. Doğaçlama.
İnanılmaz bir cesaretle!
Nasıl da yakışırdı.
“Hambalele yambaleyo wooh leyya”
Bunca anlamsız lakırdının içinde ne kadar anlamlı değil mi?
Eminim, Özkan Uğur kendisine sorulan herhangi bir soruya “Aynen” diye yanıt vererek geçiştirmedi duygularını. -ve karşısındakinin duygularını-
“Yeto Aşko” demedi hiç. -bence-
Teşekkürler yazmak yerine Tşk yazmadı muhtemelen.
Ya da Mrb.
“Hambalele yambaleyo wooh leyya” dedi o.
Biz anladık.
“Aynen” sözcüğünden ve maksimum 50 sözcüklük bir dağarcığın içinden ibaret bir konuşmadansa bu şahane uydurukçayı tercih ediyorum.
Ruhumu Özkan’ın ruhuna bağlayan bu özel dili ben, şarkı söylerken değil de sevgimi göstermeye çalışırken kullanırım daha çok.
10 yıl önce eski bir yazı paylaşımımda şöyle yazmışım:
“Yetmeyince normal laflar.
Onlar girer devreye
Tasimi.
Cünnnsss.
Üzümlü.
Nonimini.
Alfasimuuu.
Tutuluuu.
Roroluuu.
…
n’lercesi daha”
Duyguları anlatmaya yetmeyince sözcükler, dil ve kalp birliğinden doğan uydurukça dili konuşulur bazı kabilelerde. Bu kabilenin insanları bu tarz taşkınlıklarıyla meşhurdur. Birbirlerini nerede görseler tanır, bu yüzden birbirlerinin ardından çok ağlarlar.
Bu acaip ‘aynenler gezegeni’nde” giderek yalnızlaştıkları için.
Çok ağlarlar.
Kızım 12 yaşında, yani duygularını kolayca ifade edememe çağında. Bazen aniden “Sümberek anneee” diye bağırıyor. Gülüyorum. “Ben de seni çok seviyorum evlat” diyorum içimden, “Sen de iyi ki varsın.”
Henüz bilmiyorsun ama uydurukça kabilesinin bir parçasısın.
Neslihan Muradoğlu