Antik Çağ Filozoflarından Kişisel Gelişim Dersleri
Philosophy for Life kitabında, Sokrates felsefesiyle insanın kendisini tanıyabileceği, değiştirebileceği ve akılcı felsefe yardımıyla daha mutlu olabileceğinden bahsediliyor.
Kişisel gelişim kitapları deyince hemen eleştirel düşüncelerimizi dile getiririz… Kapitalist düzene hizmet ettiğini savunanlardan tutun da metroda görse bomba muamelesi yapacağını söyleyenlere kadar geniş bir yorum yelpazesine sahiptir bu kitaplar.
Benim de zaman zaman çok satan kitaplar listesinden etkilenerek alıp, okumaya çalıştığım kişisel gelişim kitapları olmuştur. İtiraf ediyorum, çoğunun da sonunu getirememişimdir.
2012 yılının son günlerinde kitap raflarında gördüm Yaşam Koçum Aristo‘yu… Kitabın ismi bana açıkça felsefeyi çağrıştırınca ilgimi çekti. Elime alıp biraz inceleyince de halk arasındaki deyimle “gaza getiren”, “sahte umut dağıtan” kişisel gelişim kitaplarına benzemediğini anladım. Bugün “kişisel gelişim” başlığı altında ele alınan konuların antik çağ filozoflarınca da tartışıldığını gördüm. Lise yıllarındaki felsefe derslerine döndüm birden ve elimde kitapla kendimi kasanın önünde buldum.
Yaşam Koçum Aristo’da geçmişe bir yolculuk yapıp iki bin yıl öncesine, İlk Çağ’a gittim. Karşıma ilk olarak felsefeyi sıradan, günlük hayata sokmaya çalışan ilk düşünür Sokrates ve onun Sokak Felsefesi çıktı. Sokakta karşılaştığı insanlarla soru-cevap yöntemiyle konuşup, Diyalektik yöntemini kullanan Sokrates kendimizi iyileştirme gücüne sahip olduğumuzu iddia ediyor. Kitabın yazarı Jules Evans, Sokrates geleneğini oluşturan bu “kendini bilme” kavramını Bilişsel Davranış Terapisi ile özdeşleştiriyor. Evans, Bilişsel Davranış Terapisini bilinçdışı inançlarımızı ortaya çıkarıp, bir terapist yardımıyla sorgulamamıza yardımcı bir diyalog olarak tanımlıyor. Kadim bir felsefe ile çağdaş psikolojinin birleştiği noktalara tanık oluyoruz bu satırlarda. Bununla beraber kitapta bugünkü modern felsefe gruplarının İlkçağ Felsefesini temel aldıklarını öğreniyoruz.
İlkçağ felsefesindeki yolculuğuma Epiktetos ve Stoacılarla devam ettim. Stoacılar, aklımızı dış koşullara bağımlılıkta ya da bunları aşmada kullandığımız zaman dinginliğimizi koruyabileceğimizi ileri sürüyorlar. İçsel Özgürlük kavramı ön plana çıkıyor; Ruhumuzun Kaptanı olmayı öğretiyorlar bize. Hayatta karşılaştığımız aksilikleri de davranış biçimimizi ve içsel özgürlüğümüzü bileme fırsatı olarak görüyorlar. Yöntemlerini de Epiktetos’un “Bazı şeyler elimizdedir, bazıları da değil.” sözü üzerine inşa ediyorlar. Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un ünlü Stoacılar arasında olduğu da hatırlatılıyor satır aralarında. Yine Romalı devlet adamı ve filozof Seneca’nın Stoik görüşleriyle devam ediyoruz. Batı kültüründe öfke yönetimi üzerine yazılan ilk eserlerden birinin Lucius Annaeus Seneca‘ya ait olduğunu yeniden keşfediyoruz. Caligula ve Neron gibi tarihin en çılgın imparatorlarının zamanında yaşamış bir filozofun bu konuda bir eser yazmasını gayet normal karşılıyorum.
Epikuros da bu Kişisel Gelişim Derslerini veren filozoflardan biri. Yazar Evans, bu bölümün adını Anın Tadını Çıkarma Sanatı olarak koymuş. Epikuros, kendince bir ahlak felsefesi geliştirmiş ve bu felsefenin ana düşüncesini mutluluk olarak belirlemiş ve mutluluğu ya da hazzı “varoluşun başı ve sonu” olarak nitelendirmiş. İnsanoğlunun mutlu olma konusunda çok yeteneksiz, mutsuzluklar icat etmede de çok başarılı olduğunu ilave etmiş. “Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz.” diyerek de insanın ölüm korkusundan kurtulması gerektiğini savunmuş.
“Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” der Heraklitos. Bu sözüyle değişim ve yenilenme olgusunun kaçınılmaz olduğunu vurgular. Ayrıca Evren zıtların dansıdır ve her şey başka bir şeye dönüşür. Evrenin zıtlıklardan doğan bu ahengi yönettiği zekasını Logos olarak tanımlar. İnsanlar da Logos’un ete kemiğe bürünmüş halidir. Heraklitos’un insanları Logos kavramıyla eşleştirmesi, bugünün bilim insanlarının “Tanrı Parçaçığı”nı aramalarına benzer.
Sıra hem matematikçi hem de filozof olan Pisagor’un öğretilerine geldiğinde günümüzdeki “hafıza teknikleri” kavramının temellerinin henüz bu dönemde, yani Milattan Önce beşinci ve altıncı yüzyıllarda atıldığını görüyoruz. Ayrıca Ezoterizm ve Çekim Yasası kavramları da Pisagor Felsefesinin temel taşlarından. Hatta yazar Jules Evans, Pisagor’un şu ünlü Harry Potter’ın büyücülük okulu Hogwarts’a yönetici olacak yetenekte olduğunu söylüyor. Bununla beraber, son zamanların en çok satan kişisel gelişim kitaplarından biri olan Secret’e ilişkin eleştirel yorumları da yine kitabın bu bölümündeki satırlarda okuyoruz.
Septisizm ya da Kuşkuculuk öğretisinin öncü ismi Pyrrhon da bir şeyin doğruluğundan asla emin olamayacağımızı ilan etmiştir. Kuşkucular kendilerini, inceleyen, araştıran anlamına gelen skeptikoi olarak adlandırmışlardır. Bu öğreti felsefe tarihi yerleşik kanıları ve inançları sarsmış; felsefe, bilim ve özellikle din konusunda dogmatizme karşı çıkmıştır. Bir başka Kuşkucu filozof Descartes, bu öğretiye “yöntem” yeniliğini katmıştır. İlkçağ Felsefesinde Sokrates’in adı Kuşkucuların adı direkt geçmese de yazar, kitapta Sokrates’i de bilgisinin sınırlarını kabul etmesi nedeniyle bu öğretiye dahil etmiştir.
Büyük İskender’e verdiği ünlü yanıtla hatırlarız Kinik filozof Diyojen’i. “Gölge etme başka ihsan istemem” demiştir, bir ihtiyacı olup olmadığını soran büyük imparatora. Kinizm aslında Sokrates’in öğrencisi Antisthenes’in öğretisidir. Ama bu öğretiyi eyleme dönüştüren ve yaygınlaştıran Sinoplu Diyojen’dir. Kinikler, mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de aile, din ve mülkiyet gibi dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini savunmuşlardır; insan, her tür gereksinmeye olan bağımlılığından kurtulmalıdır. Bu görüşleri ile batı kültüründeki ilk anarşistler olmuşlardır. Evans, günümüzdeki İşgal Et (Occupy Wall St.) hareketlerini Kinizmin yansıması olarak görür.
Konu siyasete gelmişken Platon ve Devlet ile devam ediyoruz. Ünlü filozof kitapta Son Şaman olarak nitelendiriliyor; şamanların sıra dışı ve ilahi özellikleri ona atfediliyor. Platon da Sokrates’in öğrencilerindendir. Ahlak ilkesini Hakikat, Adalet ve Güzellik değerleri üzerine kurmuştur. Devlet adlı eserinde de sağlıklı ve mutlu bir toplum idealini anlatır; bu bağlamda toplumu üç sınıfa ayırır: Aydınlar, Askerler ve Tacirler. Filozofların yönettiği kusursuz bir toplumdur bu. Bu toplumda totalitarizmin de izleri görülür.
“Ben tarih yazmıyorum yaşamlar hakkında yazıyorum” demiş Plutark. Hayattaki rol modeli kavramını temel almış çalışmalarında. Bu amaçla yazmış Paralel Hayatlar adlı eserini. Yunan ve Roma’nın kırk altı büyük askeri ve devlet adamının portrelerini çizmiş; Yunanlı bir kahramanı Romalı dengiyle bir arada işlemiş; insanların örnek alabileceği Kahraman Kültünü yaratmaya çalışmıştır. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu, eğitimin ve öğrenmenin çoğunlukla taklit ve esinlenme yoluyla gerçekleştiğini öne sürmüştür.
Ve kitabımıza ismini veren filozof Aristo. Yaşamı ve evreni amaçlarla temellendiren ve açıklayan bir düşünce biçimi vardır Aristo’nun. İyi bir yaşam bu doğaya hakkını veren, onu mutluluk ve doyuma götürendir. Bununla beraber biyolojiden psikolojiye, edebiyattan politikaya hatta astrofiziğe uzanan geniş bir felsefe alanı yaratmış; felsefesi yüzyıllar boyu Katolik Kilisesi ve Ortaçağ Hıristiyanlığının temelini oluşturmuştur. Bu nedenle de felsefesi Katolik Kilisesi’nin dinsel dogması içinde taşlaşıp kalmıştır. Yazar Evans, post modern ahlaki göreliliğin 1980li yıllardan itibaren dünyada çoğaldığını, bunun da bir avuç düşünürün Aristo’nun yaşam sanatına ilişkin fikirlerini yeniden canlandırmaya ittiğini söylüyor.
Kitabın son bölümüne geldiğimizde yani Ayrılık Sanatı’na, yine Sokrates ile karşılaşıyoruz. Bu bölüm Sokrates’in ölümü ve ölüme ilişkin görüşleri etrafında şekillenmiş. Bununla beraber Seneca, Marcus Aurelius ve Epiküros gibi isimlerin de bu konudaki görüşlerine de yer verilmiş; ölümün iyisinin olup olmayacağı tartışılmış.
Jules Evans, bu kitapta Yunan felsefesinin tek değil birçok hayat modeli sunduğunu göstermeye çalışmış. Bu hayat modellerini de çoğunlukla Sokrates felsefesiyle ilişkilendirmiş. Sokrates felsefesiyle insanın kendisini tanıyabileceğini, değiştirebileceğini ve akılcı felsefe yardımıyla daha mutlu olabileceğini söylüyor. Bu bağlamda kitabın isminin Yaşam Koçum Sokrates olması daha doğru olurdu sanırım (Kitabın orijinal isminin Philosophy for Life olduğunu da belirtmeliyim).
KÜNYE:
Yayınevi: Kuraldışı Yayınevi
Basım Yılı: 2012
Sayfa: 290
Çeviren: Seda Toksoy
Orijinal adı: Philosophy for Life
Hande Çeçen