“Yazdığım yazılarda okuyucularımın kendilerinde acı, sevgi, merak ve keşif duygularının da gelişmesini istiyorum.”
Angelika Overath
İstanbul’da birçok sanatsal gösteri, söyleşi ve etkinlikler yapılıyor. Bunlar içinde yapısı ve içeriği ile farklı olan bir etkinliği sizlerle paylaşmak istiyorum. Sanatsal küratörlüğünü Goethe-Institut’un üstlendiği Tarabya Kültür Akademisi’nin bursiyerlerinden Angelika Overath ‘ Sie dreht sich um” (Dönüp Bakıyor) adlı eserinden Goethe-Institut Kütüphanesinde bir okuma etkinliği gerçekleşti. Kendisini bu etkinlik sayesinde tanıma fırsatı buldum.
Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından İstanbul’da 2012 yılında kurulmuş olan Tarabya Kültür Akademisi, Almanya ile Türkiye arasındaki diyaloğun derinleşmesine ve kültür alışverişine katkı sağlanması amacıyla kurulmuş. Almanya’da kendi alanlarında uzman beş jüri üyesi tarafından önerilen ve farklı sanat disiplinlerinden gelen sanatçılar, Akademide 3 ile 10 ay arasında kalmakta, sanat kurumları ve aktörleri ile ilişkiler kurarak, projeler geliştirmekte veya var olan projelerini hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Akademinin yönetimi Ankara Alman Büyükelçiliği ve sanatsal kuratörlük görevi ise Goethe-Institut tarafından yürütülmektedir.
Peki Angelika Overath kimdir?
Yazar, Angelika Overath 1957’de Karlsruhe’de doğdu. Tübingen Üniversitesinde Alman Dili Edebiyatı, Tarih ve İtalyan Dili Edebiyatı eğitimi aldı.
Muhabir, deneme yazarı, eleştirmen (NZZ ve FAZ), radyo oyunu yazarı olarak çalışmakta ve roman yazmaktadır. Düzenli olarak Luzern’deki Gazetecilik Okulu MAZ’da yaratıcı yazarlık dersleri vermektedir. 14 yıldan beri her Pazar NZZ’de (Neuer Zürcher Zeitung) “Abgründe’’ adlı biyografik bilmece köşesinde yazılarına devam etmektedir. Eşi Manfred Koch ile çeşitli edebiyat antolojileri yayımlamıştır. En son olarak yayımlanan „Fliessendes Land, Yazılardan ve Seyahatlerden Hikâyeler (2012) gibi deneme yazıları ve röportajların yanı sıra “Nahe Tag“ (2005), „Flughafenfische“ (2009, 2012 yılında Türkçeye çevrildi), “Sie dreht sich um” (2014) adlı üç romanı yayımlandı. Yazar Tübingen şehrinden İsviçre Engadin’de bir Romanş dağ köyüne taşınmasını konu alan „Alle Farben des Schnees, Senter Tagebuch“ (2010) adlı eseri ile adını geniş bir kitleye duyurdu. Bu bağlamda „Poesias dals prüms pleds. 33 Romanş Şiiri ve Bu Şiirlere Almanca Yaklaşımlar” adlı eseri yayımlandı. Angelika Overath’ın çalışmaları çeşitli burslara ve ödüllere layık görülmüştür. Yazınsal röportajları için Egon- Erwin- Kisch Ödülü (1996), Thaddaeus Troll Ödülü (2005) ve Ingeborg Bachmann Yarışması’nda Ernst- Willner- Ödülü (2006) bunlardan bazılarıdır.
Üç çocuk annesi olan Angelika Overath, edebiyat bilimcisi olan eşi Manfred Koch ve küçük oğlu ile Sent/ Aşağı Engadin’de yaşamaktadır.
Angelika Overath, ilk romanını 43 yaşında yazmıştır. Gençlik döneminde yazı ile ilk tanıştığında yerel bir gazetede muhabir olarak çalışmaktaydı. Kendisi çok yönlü ve gözlem yapmayı seven bir yazar. Romanlarında araştırma ve detay daha ön plana çıkmaktadır. Okuyucuların onun yazdıklarından kendince bir şeyler alması için yaşamdaki öğeleri sıklıkla kullanmaktadır. Onun kitaplarını okuyan kişiler, araştırma duygusunu, acı, sevgi ve daha birçok farklı yönlerini kendilerinde bulmaktadırlar. Buna örnek olarak bir okurunun kitabı “Sie dreht sich um” (Dönüp Bakıyor) okuduktan sonra kitapta adı geçen ressamların eserlerini görmek için sanat galerilerine gittiğini ve daha sonra bunu kendisi ile paylaştığını belirtti. Yazar sadece yazı yazmanın ötesinde okuyucusunun da araştırma ve merak yeteneğini de keşfetmesini istiyor.
Yazarımız, tek beden içinde yedi farklı yeteneği taşımaktadır. Bu kadar çok yönlü bir yazar olmasının gösterdiği yansımaları kendi yazılarında da görmekteyiz. Muhabir, deneme yazarı, eleştirmen, radyo oyun yazarı, roman yazarı, yaratıcı yazarlık dersleri eğitmeni ve 3 çocuk annesidir. Fakat bunlar içinde yazarlığın en kolay iş olduğunu dile getiriyor. Bunu takip eden diğer zorluk evlenmek yani eş olmak daha sonra da bir çocuk yetiştirmek olduğunu gülümseyerek bizlerle paylaştı.
Kariyerindeki her bir özelliğini eşit ölçüde kullandığını bunun kendisine hem maddi hem de manevi bir fayda da sağladığını belirtiyor. Bazılarında maddi olarak iyi bir gelir sağlarken bazılarında da manevi bir doyuma ulaştığını vurguladı.
İsviçre‘de bir otelin düzenlediği spor ve sosyal etkinliklere kendisi de yaratıcı yazarlık dersleri ile profesyonel bir yazar olarak destek veriyor. Burada daha çok yetişkin bireyler ile bu çalışmayı gerçekleştirmektedir. Yetişkinlerin kendi yaşamlarında yaşadıkları bir değişim nedeniyle yazarlık atölyesine katıldıklarını iletiyor. Aynı zamanda çocuklara da yaratıcı yazarlık derslerini verdiğini ve çocukların yetişkinlerden daha yaratıcı olduğunu söylemektedir.
Yazmayı seven uluslararası genç yazarlara, cesaretli olmayı, sürekli yazmalarını hatta kendilerine küçük bir defter edinmelerini öneriyor. Gözlem yapmanın ve kitap okumanın yazarlığa çok şey kattığını, önemli yazarların kitaplarını okumalarını bunları okurken de nasıl bir metin akışı yaptıklarına dikkat etmeleri gerektiğini belirtiyor. Kendisinin gençlere önerdiği kitap, Avusturyalı yazar ve oyun yazarı Peter Handke’in “Das Gewicht der Welt” kitabı. Bu kitabın Türkçe çevirisi yok. Peter Handke’in, 1971 yılında annesinin intiharından sonra bu olaydan etkilenerek yazdığı annesinin yaşam hikâyesini anlatan “Wunschloses Unglück“ adlı eseri bir başyapıt niteliğinde. Bu kitap Türkçeye “Mutsuzluğa Doyum” olarak çevrilmiş.
Angelika Overath yazı yazarken uyguladığı bir ritüel bulunmadığını söyledi. 3 çocuğuna baktığı zamanlarda da ve şimdi de yazı için gerekli olan tüm malzemelerinin sırt çantasında olduğunu belirtti. Yemek yaparken bile aynı zamanda yazılarını yazdığını dile getirdi. Daha önce Türkiye‘ye bir kitabının çevirisi için geldiğini fakat ilk defa 3 ay gibi uzun bir süre İstanbul‘da kaldığını bizlerle paylaştı. Bu süre zarfı içinde yeni bir kitap daha yazdığını ve bu kitabın 15. yüzyıl Osmanlı dönemi ile günümüz Türkiye’si arasında gidip gelen bir araştırma romanı olduğunu dile getirdi. Bu projenin onu oldukça heyecanlandırdığı gözlerinden okunuyordu. Yazdığı tüm romanlarında yarattığı karakterleri çocukları gibi çok seviyor. Sadece yeni yazdığı kitaplarda karakterlerin yazının yeni olması etkisi ile ona daha yakın olduğunu belirtti.
Bir yazar gözlüğü ile yaşama baktığı zamanlarda kafasının üstünde iki anten ile dolaştığını ve sürekli gözlem yaptığını söyledi. Bu gözlemlerin bir kısmını gelecek projelerinde lazım olacağını düşünerek hemen yazıya döktüğünü belirtti. Aslında bunun mesleki bir deformasyon olduğunu da esprili bir şekilde ekledi.
Ben de bir okur olarak Türkçeye çevrilmiş olan “Havaalanı Balıkları“ kitabını okudum. ( Çevirmen: Zehra Aksu Yılmazer, Ayrıntı Yayınevi) Yazılarında detaya inerek araştırmacı yazar özelliğini de kullanıyor. Cümlelerinde uzun olmalarına rağmen anlaşılır ve akıcı bir dil var. Kitabın bu kadar akıcı okunmasının çevirmen sayesinde olduğunu da üstüne basarak vurgulamadan geçmek istemedi. Bu kitap hakkındaki görüşlerimi bir sonraki yazımda daha detaylı olarak aktaracağım.
Yazdığı tüm kitapların konu olarak farklı olduğunu fakat hepsinde inceleme ve detay bulunduğunu iletti. Bununla birlikte yazılarında mahremiyete de önem verdiğini günlük hayattaki öğeleri kullanmayı sevdiğini dile getirdi.
Bu röportajı yapmamı sağlayan Goethe-Institut‘da Basın ve Halkla İlişkilerden sorumlu Yeşim Turgay’a teşekkürlerimi sunuyorum. Bir başka yazar ile sohbet köşesinde buluşana kadar kitapla kalın.
Zeliha Dağhan