Yazar ile Sohbet: İzmir’de Ferhat Uludere’yi Ağırladık

Kitap ile Sohbet İzmir’de ilk sezonunun sonuna yaklaşırken entelektüel birikiminden her gün çok şey öğrendiğim, edebiyatını ve kalemini beğeniyle izlediğim Ferhat Uludere’yi İzmir’de Yazar ile Sohbet’te konuk etmenin mutluluğunu yaşadık. Doğan Kitap’tan çıkan son romanı “Son 11” sohbetimizin merkezindeydi. Kasaba insanları, kasaba yaşantısı, doksanlar, futbol ve siyaset ilişkisi, naif insan manzaraları, baba-oğul ilişkileri derken iki saatin nasıl geçtiğini anlamadan sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik. Gelin sohbetimizden satırbaşlarına bakalım.

Son 11 Ferhat Uludere’nin altıncı kitabı. Ferhat Uludere bu romanında küme düşmüş bir futbol takımından yola çıkarak bir Trakya kasabasının hikâyesini anlatıyor. Futbol deyince sakın duraksamayın. Çünkü bu romana bir futbol romanı demek büyük haksızlık olur.

Kasaba Yaşantısı ve Kasaba İnsanı

Ferhat Uludere Lüleburgazlı ve bu coğrafyadan beslenen hikâyeler yazmayı seviyor. İki öykü kitabından sonra yayımladığı ilk romanında bir Trakya kasabasını anlatarak kurmaya başladığı anlatı evreni ve yerel dil ‘Sonbaharda Sarhoş Bir Kasaba’ ve son olarak da ‘Son 11’’de iyice güçleniyor.

20’li yaşlarında yaşadığı kasabadan İstanbul’a gelerek iki yaşantıyı da deneyimlemiş yazarımız kasaba insanının sıkıntısını ve sıkışmışlığını satırlarında bize aktarırken bu insanların insanlık halleri ve trajedileri ile okuru hüzünlendirirken naiflikleri ve hayata bakış açılarıyla okuru gülümsetiyor. Evet, kitap boyunca derin bir hüzün duyuyorsunuz, bir yandan da hiç beklemediğiniz anlarda gülümsemekten kendinizi alamıyorsunuz. Trajedi ve komedi bir arada. Hayat da biraz böyle değil mi?

Kaybedenlerin Hikâyesi

Ferhat Uludere hikâyenin tamamını Lüleburgaz’ın birtakım değerleri üzerine kurmuş. Karakterlerin isimleri gerçek hayattan alınmış ancak yaşadıkları dönemler, yaşadıkları ve bu kişilerin romandaki kişilikleri gerçek hayattakilerden farklı. Bu değerler tamamen bir kurmaca içinde yoğurulmuş.

Yazarken en keyif aldığı karakteri soruyoruz. Hepsini sevmesine rağmen en renkli karakter olan Tazı Vedat’ı söylüyor ilk önce, Börekçi Mustafa ve diğerlerini saymaya devam ediyor.

Tazı Vedat İzmir ekibinin genellikle en sevdiği karakter bu arada. Vedat kaybetmiş bir futbolcu. Ferhat Uludere hayatla bir türlü barışamamış insanlar üzerinden yapılan kaybedenler mitolojisi yerine gerçekten kaybedenlerin hikâyesini yazmak istediğini söylüyor.

Seksenler – Doksanlar

Kitapdaşlarımızdan Sema Demirsoy “Kaybolan değerlere sahip çıkmak adına böyle bir kitap yazılmış gibi.” diyor. Hakikaten bu günlerden o günlere baktığımızda o günleri daha naif, daha insancıl, daha saf günler olarak anımsıyoruz.

Tabii ki roman sadece bu naiflik üzerinden ilerlemiyor. Bugünlere gelmemizde o dönemlerde yaşananların etkilerini de çok çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Hatta tüm kitapdaşlarımız bu konuda bir aydınlanma yaşadıklarını dile getiriyorlar.

Futbol

Futbol kitabın önemli konularından biri… Tabii doksanlardan bu yana futbol da hayatımız gibi değişti. Bugün izlediğimiz futbola baktığımızda endüstriyel bir futbol görüyoruz. Ekranlarda ne küçük takımın dokunup hissedebildiğimiz futbolcusu var ne de kazanmak veya kaybetmekten ziyade oynamanın önemli olduğu futbol. “Artık her şey başarıya odaklı. Kaybedenin hikâyesini hep bir kazanan öyküsü üzerinden anlatıyoruz. Doksanlarda kazanan önemli değildi. Kaybedenin hikâyesini anlatmak istiyordum.”

Kitapdaşlarımızdan futbolu içeren bölümlerle ilgili yorumlar geliyor.

Cahide Tüzün; “Ben bir de amigonun yaklaşımından çok etkilendim. İnsanlar için futbolun, stada gelmenin, küfretmenin önemi çok iyi anlatılmış. Ne yapacağını bilmiyor, ama küfretmesi lazım. Çok güzel ifade edilmiş gerçekten.”

Nil Kubalı; “Futbolcuların da insan olabilecekleri aklıma geldi.”

Sema Demirsoy; “Futbol ile ilgili olmasını çok sevdim. Bizim kuşakta futboldan uzakta yetiştim. Yeni yeni futbola yakınlaştığımı hissediyorum.”

Aygül Kaplanseren; “Futbolu hep geçmişten gelen bir arena kültürü olarak aldık. Bu kitaba başlamadan önce toplum üzerinden birtakım eleştiriler bekliyordum, ama burada biraz insan ve birey anlamında ele almışsınız. Kitabı bitirdikten sonra alt kümede veya birinci kümelerde oynayan futbolcuların yaşam tarzları nasıl olur acaba diye düşünmeye başladım, bunlara dönük daha farklı bir bakış açısı sunacağını düşünüyorum. Farklı bir kapı açtı.”

Futbol gibi Edebiyat da Bir Oyun

Ferhat Uludere edebiyatı da bir oyun alanı olarak görüyor. Üçüncü romanı ‘Don Quijote’nin Üçüncü Cildi’’nde oyun konusunda zirve yaptığını da ekliyor. “Kitapta Don Quijote, Oblomov, Zahar, Sanco Panza, Coşkun Ermiş gibi birçok edebi karakter oturup bir handa Godot’yu bekliyorlar ve bunlar üzerine şekilleniyor hikâye… O karakterler nasıl bir araya gelir diye eğlenirken böyle deneysel bir roman çıktı ortaya.”

‘Son 11’’de de hikâye zamanını parçalama ve bölme üzerine çalışmış Ferhat Uludere. Hikâyenin gerçek zamanı 10-15 dakika ve o anda aslında hiçbir şey olmuyor. Ancak roman bize yaklaşık 30 yıllık bir süreci anlatıyor.

Sohbet Sürüyor

Babaların çocuklarıyla ilişkilerinden de bahsediyoruz bol bol. Trakya yaşantısından ve inşa ettiği yerel dilden konuşuyoruz. Bu kadar erkeğin olduğu bir romandan arda kalan kadın hikâyelerini merak ediyoruz. Yazma ritüellerinden, Son 11’in yazım sürecine, diğer romanlarından etkilendiği yazarlara kadar sorularımızı sıralıyoruz.

Kitapdaşlardan

Nil Kubalı; “Müthiş detaylar vardı. En baştaki baba-oğul ilişkisini okurken, babasının bakışıyla ben kitabın içine giriverdim, onlardan biri oldum.”

Ayşegül Pulathan; “Tamamen erkek kurgu üzerine bir kitap. Efsun ve Ayla naif, hoş tasvirler. Erkeklerin hal ve hareketleri, birbirleriyle diyalogları, davranışları, maçtakilerin aslında küfrederken de ne kadar saf olabildikleri, çaresizlikleri… Erkek bakışını görmek kadın olarak iyi geldi. Erkeğin de zor durumda olabildiğini, derinde ince duyguları olduğunu çok güzel vermişsiniz.”

Selda Çokbilen; “Bir şeyi okurken hep kadın gözüyle baktığımız için empati kurmak çok kolay oluyor. İç dünyaları açısından bakmıyoruz erkeklere, bilmiyoruz da.”

Cahide Tüzün; “Özellikle esnaf tasvirlerinde gözümün önünde canlandı karakterler. Çok başarılıydı gerçekten.”

Nilgün İleri; “Türkçesi, anlatım ve ifade harika… Beni çeken yer ve zamandan öte insanlık durumu. Beni ağlatan da insanlık durumu ve o anlatım. Sizin kitabınız eğer yarına kalacaksa o insanlık durumu o gün de insanları etkileyecek.  Sizi bu yönden çok başarılı buldum.”

‘Son 11’ Görme Engelliler için Okunacak

Biz İzmir ekibi olarak sevgili Ferhat Uludere’yi ağırlamaktan çok mutlu olduk. Onu yeni tanıyanlar mütevazı ve samimi bir yazarla tanışmaktan büyük keyif aldılar; yeni okuyanlar ise yeni bir yazar keşfetmekten…

İzmir ekibi olarak bir de güzel haberimiz var. Kitapdaşlarımızdan Sema Demirsoy Son 11’i görme engellilere okunması için ilgili kütüphaneye ulaştırmış. Okuru, dinleyeni bol, yolu açık olsun…

Beril Erbil

Önceki İçerikSofya’da Mustafa Kemal’in İzinde
Sonraki İçerikBabamla Oynuyorum
Beril Erbil
1982 yılında İzmir’de doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2012 yılına kadar perakende sektöründe çalıştı. Kurumsal hayata veda etmesinin ardından 2013’te Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nde Sosyal Bilimlerde İnsan Çalışmaları üzerine yüksek lisansa başladı. Bitirme projesini Franz Kafka’nın Dönüşüm Adlı Eserinde Yabancılaşma üzerine yaptı. 2015 yılında Yazı Çizi Çeki Atölyesi’ni hayata geçiren Beril Erbil, edebiyat atölyeleri düzenliyor, kurumsal eğitimler veriyor; editörlük, edebiyat ve öykü çalışmalarına devam ederken çeşitli dergi ve gazeteler için yazılar yazıp söyleşiler yapıyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz