Bahsedeceğim tarihi veya mitolojik bir kavram değil…
Mavi gözleri boncuk boncuk, güneşi andıran bir delikanlı. “Köylüyüm ben” diyor. “Dağ köyünden. Selanik’te bir sene Matematik okudum, burada dört sene öğretmenlik. Tam beş sene okudum, öğretmen olamıyorum, iş yok yok güç yok, garson oldum, ne yapayım?”
Yanlış anlaşılmasın, işini asla küçümsemiyor, istediği işi yapamama telâşında. Oysa gönlü açık, zihni açık… “Ne güzel öğretmen olur senden Pashalis” diyesim geliyor. Daha neler neler geliyor, demiyorum, sadece dinliyorum. Anlatmak, paylaşmak istiyor, dolmuş, çok belli.
Neler mi söylerdim? “Anlıyorum hayâl kırıklıklarını, ben istediğim işi yapabilmek için tam yirmi sene bekledim, umarım sen bu kadar beklemezsin. Pişman mıyım? Asla. Daha önceki işler beni pişirdi, bu kıvama getirdi. Finansın bile eğitmenlikle alâkası varmış desem inanır mısın? Bilirim bilmesine ancak dilim dönmez anlatmaya.”
“Dedikodudan, kim ne giymiş gibi laflardan hoşlanmıyorum, Evren beni çekiyor, sonra neden buradayız, Dünya nasıl bu hale geldi, Big Bang, hep okuyorum kendim için, İngilizce öğreniyorum kendim için, bu kadar zamandır buradayım bunları konuşabildiğim ender kişilerdensiniz…”
“Ben de Pashalis, yıllarca topluluklarda eğreti durdum sırf bu yüzden, dedikodular, laf taşımalar, gruplaşmalar saçma gelirdi bana. Senin gibi bizden büyük, bizi biz yapan konuları konuşmak isterdim, kimseleri bulamazdım, ne mi yaptım, kitaplar oldu en iyi dostum…”
“Hayatta yalnız olmayı, sadece kendi gücüme güvenmeyi öğrendim. Dünyayı yönetenler hep kontrol peşinde. Yanlış yapıyorlar. Oysa iyi olmayı seçebilirler. Biz gibilerin hiç mi yükselme şansı olmayacak?”
“Olacak Pashalis, kendine güven. İyi ki senin gibi gençler var. Biraz sabır, biraz emek, biraz tecrübe. Evrenin adaletine güven. Ne ekersen onu biçersin, umarım tez vakitte biçersin…”
Dedeağaç’ta gün batıyor, yeni umutlar doğuyor ufukta…