Yıldızların Altında…

Yıldızların Altında…

1930’lu, 40’lı yıllar, çocuklara Türk hanedanından ya da gökle ilgili isimlerin sıklıkla konulduğu yıllar. 1929 yılında doğan büyük teyzemin adını da “Yıldız” koymuşlar. Ailenin ilk kız çocuğu. Kendisinde 3 “N” var; Nazik, naif, neşeli bir kız çocuğuymuş. Aramızdan ayrılıp yıldızlara ulaşıncaya kadar da bu özelliklerini korudu. 

Cumhuriyet’in henüz filizlendiği yıllarda doğan teyzem Trakya’da, köyde büyüyor. Babası, yani dedemiz ülkenin ilk öğretmenlerinden, aydın bir adam. Çok çocuklu ve kalabalık bir aile. Belki fakirlik var ancak mutluluk da var. Bir de bitmeyen işler. Yıldız, genç kız olunca okumaya meraklı olduğu için hem okumak hem de tez elden meslek sahibi olmak istiyor. O dönemde her meslekten insana çok ihtiyaç var. Ebe okuluna gitmesine karar veriliyor ve yepyeni bir dönem başlıyor hayatında.

Yıldız’ın yukarda saydığım özelliklerine ek olarak muzip bir hali de var. Ancak kimseyi kırmamaya özel önem veriyor. Hayatı boyunca da bilerek kimseleri kırmıyor. O kadar fedakar bir hayat sürüyor ki, çoğu zaman başkaları için yaşıyor; kimi zaman annesi, kimi zaman kardeşleri için. 

Binlerce doğum yaptırıyor. Elinde doğan ünlü sanatçılar, siyasetçiler, iş adamları da oluyor. Mesleğini her zaman şevkle ve aşkla yapıyor. Çalışmaktan, faydalı olmaya gayret etmekten özel hayatına pek de imkan bulamıyor. Artık yaşı geldiğine inanıldığında talibi de çıkıyor ancak kendisine pek de fikri sorulmuyor. Kabul ediyor bu talibi. Fakat önemli bir sorun çıkıyor evliliğin ardından. Yıldız’ın annesi pek de haz etmiyor, sevemiyor damadını. Yıldız bu sefer babasının ölümünden sonra annesini yalnız bırakmamak için kendi evliliğini feda ediyor ve yıllarca annesiyle yaşıyor. Annesi vefat edince kocasıyla tekrar kavuşma şansı oluyor. Ardından çok da uzun olmayan bir süre sonra kocası da bu dünyadan göçüyor. 

Yıllar boyunca pek çok çocuğu annesinin kucağına veren Yıldız’a, Tanrı evlat vermiyor. Olsun, bütün çocuklar onun evladı. Hepsini öyle seviyor. Emekli olduktan sonra gittiği doğumlardan doğru dürüst bir ücret bile almıyor, ne verirlerse kabul ediyor. Çoğu zaman almıyor zaten, “sevabı yeter” diyor.

Sevap deyince şunu da belirtmem gerek. Yaradana, dinine ve duaya inancı sonsuz. Müthiş pozitif yaklaşımı ile bütün olumsuzluklarda bir pozitif yön bulmayı beceriyor. Hiç alakası olmayan bir sebeple karakolda ifade vermesi istenince; “Hayatımda en çok merak ettiğim yerlerden biri karakoldu, şükür onu da gördüm” diyebiliyor. Ya da kalçası kırıldıktan sonra girdiği ameliyat sonrası; “Hep ameliyatlara girdim, ben hiç ameliyat olamadım, bugüne kısmetmiş” diyebiliyor.

Can teyzem, yaşarken “melek” insan nasıl olur bize gösterdin, iyi ki de bizimleydin. Sensiz hayat ne kadar renksiz ve tatsız olacak. Gittiğin yerde rahat uyu, biz seni çok sevdik. Senin de bizi ne kadar sevdiğini çok iyi biliyoruz.

Yıldızların altından bize gülümsediğini hissediyorum…

Ruhun şad olsun.

Anıl Akın

Önceki İçerik“Z Kuşağı İş Dünyasını Değiştiriyor”
Sonraki İçerikKitap ile Sohbet Yeni Sezona Başladı
Anıl Akın
“Eğitmenlik, danışmanlık ve koçluk yapan Anıl, uzun yıllar kurumsal hayatta çalıştıktan sonra yeni ufuklara yelken açtı. Hayat boyu öğrenci olmayı, paylaşmayı, üretmeyi çok seviyor. İTÜ Çekirdek bünyesinde yeni girişimlere mentörlük yaparken, gönüllü faaliyetlerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Vazgeçilmezleri; ailesi, ülkesi, değerleri”