‘Bir işin çaresi varsa ben bulurum’
İş adamı Remzi Kanbur’un bu sözlerinden çok etkileniyorum.
İlham dolu, upuzun kariyer yolculuğunda bu mottoyla ilerlemiş ve büyük başarılara, yeniliklere, üretimlere imza atmış. Üstelik bu bakış açısı sadece iş hayatına özgü değil, Remzi Bey için bir yaşam felsefesi aslında. Zira bu sözleri 55 yaşında kendisine Parkinson teşhisi konulduğunda, beyin pili ameliyatı geçirip tedavi gördüğü sırada söylemiş. Bugün bireysel gelişim alanında çokça konuştuğumuz bir gerçeği de hayat görüşü olarak benimsemiş Remzi Bey. Diyor ki;
‘Benim çocukluğumdan beri her koşulda kendimi hayata hazırladığım, uyarladığım bir görüşüm var. Başımıza ne gelirse çekilecek. Hayatımızı alt üst eden, karartan, sorunların çözümlerine engel olan olaylar değil. Başımıza geleni nasıl karşıladığımız, nasıl kabul ettiğimiz, nasıl reddettiğimiz, başımıza gelenlere nasıl tepki verdiğimiz.’
Öylesine azimli, hayata bağlı ve çözüm odaklı. Şikayet alanında olmak yerine ‘Şimdi ne yapılabilir’ sorusuna yöneltiyor bütün dikkatini. Olanı kabul ediyor. Hastalığıyla savaşmıyor, ancak rahatsızlığıyla birlikte işinde ve hayatında ilerleyebilmek için gerekli uyumlanmayı da sağlıyor. Ve yaşamına ‘benim işim de eğlencem de bu’ dediği çalışma tutkusuyla devam ediyor.
Remzi beyin hayata karşı tavrı, çok sevdiğimiz şu kadim sözü hatırlatıyor bana:
‘Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edebilme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver.’
Yaparsa Remzi Abi Yapar
Remzi Kanbur’un böyle bir vizyonla hayata tutunması, kendisinin her işi çözen, olmaz denileni olduran, her türlü makineyi tasarlayabilen ve üreten bir zanaatkar ve iş insanı olarak tanınmasını sağlıyor. Öyle ki sektörde yapılamayan her iş ona geliyor ve ‘Yaparsa Remzi Abi yapar’ deniyor.
Gerçek Bir İnsan, Gerçek Bir Hayat Var Bu Kitapta
Peki Remzi Kanbur’u ve kariyer hikayesini neden daha önce duymadık?
Böylesine önemli işler başarmış, Türkiye’de ilklere imza atmış bir iş insanı neden daha çok tanınmıyor?
Üstelik günlük hayatımızda kullandığımız pek çok şeyin yaratım fikri ve üretimi onun elinden, zihninden, yeteneğinden geçtiği halde.
Çünkü kendisinin hiçbir zaman tanınmak ve ön planda olmak gibi bir derdi olmamış. Onun tek meselesi; öğrenmek, denemek, gelişmek, çalışmak, üretmek, işini layıkıyla yapmak, etik değerleriyle hizalanmış bir hayat yaşamak olmuş.
Bugün bize bu değerli iş insanını tanıma fırsatını sevgili Yasemin Sungur hocam veriyor.
Yasemin hanım, Remzi Bey ile uzun süredir birebir çalışıp onu bize anlatan bir biyografi kitabı çıkarttı. Biyografi dediysem öyle kuru kuru yazılmış, başarıları art arda sıralamış, kronolojik hayat kesitlerinden oluşmuyor bu kitap. Remzi bey anlatılanları yaşarken ne hissettiyse, ben okurken sanki aynı hisleri duyumsadım içimde. Yeri geldi çocukluğundaki hüznü, çaresizliği, yeri geldi yeni bir makine üretimi sonrası taşıdığı gururu, coşkuyu hissettim yüreğimde. Bazı satırlarda, ailesine yeterince zaman ayıramamış olmasından kaynaklı pişmanlığı yansıdı benim ruhuma da. İyisiyle kötüsüyle gerçek bir insan, gerçek bir hayat var karşımızda bu kitapta.
Ben Okulu Değil Öğrenmeyi Seviyorum
Remzi Kanbur’un İstanbul hikayesi 1952 yılında kendisi 8 yaşındayken Rize’den kalkan bir gemi yolculuğuyla başlıyor.
Babamı özlüyorum. Sık sık soruyorum anneme: ‘Babam nerede?’ Her seferinde aynı yanıtı alıyorum: ‘Gurbette.’
‘Gurbet neresi?’ diye soruyorum. ‘Şimdi biz de gurbete mi gidiyoruz?’ Annem derin iç çekiyor.
İstanbul’a ayak bastığı çocuk yaşından itibaren durmaksızın çalışıp çabalıyor. Sokakta gazoz, şekerleme, gazete satarak başlıyor önce. Okulu 4.sınıftan sonra terk ediyor. ‘Ben okulu değil öğrenmeyi seviyorum’ sözü yine beni çok etkileyen cümlelerden oluyor. Son dönemlerde zihnimde çokça atıp tuttuğum eğitim sistemini düşünüyorum yine, biraz karamsarca.
‘Hayatın bana sunduğu her fırsatı değerlendiriyordum.’ diyor henüz çocuk yaşında yaptığı işler için. Bu yaklaşımı 70 senelik iş hayatında onu hep gelişmeye, hep daha fazlasını üretmeye, potansiyelini ortaya çıkartmaya götürüyor. Plastik sektöründe tuzluk şişelerine ve kavanozlara kapak üretirken kullandıkları makine sürekli arıza çıkarınca ‘Bu iş böyle olmayacak, bu makineyi ben yapmalıyım.’ diyor ve kendi enjeksiyon makinesini üretiyor. Yaşanan zorluklar karşısında geri çekilmek yerine fırsat yaratmak konusunda bir dahi. Bu noktada yazımızın başına dönüp, hayatının en zor döneminde bile aynı bakış açısıyla, hastalığına boyun eğmeden uyumlanıp, hayat enerjisini nasıl koruduğunu hatırlayalım.
Remzi Kanbur da Bir Martı Jonathan…
Yasemin hocamla kitabın sohbetini yaparken ifade etmeden duramıyorum; Martı Kitap Kulübü’ne ve Martı Dergisi’ne ilham olan Martı Jonathan ile paralel bir hayat algısı görüyorum Remzi Bey’in hikayesinde. Azimli, sınırların ötesine geçmek üzere programlanmış, kararlı, yaşam amacı net, yaptığı işten keyif alan, hep bir adım ilerisini hedefleyen bir iş insanı. Bununla da kalmayıp bilgisini, tecrübesini başkalarıyla, özellikle de genç nesille paylaşıp onlara örnek ve ilham olmak isteyen bir kişi. Zaten uzun yıllar göz önünde olmayı tercih etmezken şimdi bu kitabın yazılmasına niyet etmesi de böyle bir motivasyonla olsa gerek. Kendisi de bir Martı Jonathan olan Yasemin hocamın bu hikayeye çekilmiş olmasının tesadüf olmadığını hissediyorum içimde.
Remzi beyin mekanik zekâsı ve çalışkanlığının yanında beni en çok etkileyen tarafı, hayata karşı benim ‘aktif teslimiyet’ diye tanımladığım, olanı kabullenen ve fakat çözüm alanında bulunmayı seçen, meraklı, yenilikçi, disiplinli ve adaletten ödün vermeyen tutumu diyebilirim.
Kendisi de soranlara iş hayatında seçtiği bakış açısını şu şekilde maddeliyor;
- İyi insan ol.
- Dürüst ol.
- Her şeyi zamanında yap.
- Kendini kontrol et.
- Doğal ol.
- Ciddi ol.
- Söz almadan ve gereksiz konuşma.
- Ne söylediğine dikkat et.
- Her zaman temiz, bakımlı ol, güzel giyin.
- Kalitesiz iş yapma.
- Verdiğin sözü tut.
- Müşterinin yerine kendini koy.
- Hiçbir işe bağımlı olma.
- İşe birini alırken zaman ayır, tanış, dinle, anla.
- Çevrene dikkat et.
- İşini zamanında bitir.
- Hatalarını fark et, hatalardan öğren.
- Kendine güven.
- Zamanını planla.
- Çalışkan ol.
- Yaptığının en iyisini yap.
Bu kitap hakkında yazılacak daha çok şey var, örneğin anlatılan hikâyeye değer katan kitabın sonuna eklenmiş fotoğraflar, Remzi beye yazılan mektuplar… Ancak bundan fazlasını artık Yasemin hocamla yapacağımız söyleşilerde konuşmayı diliyorum.
Bir de hatırlatmadan geçmeyeyim; Yasemin Sungur’un güncellenmiş baskısıyla piyasaya çıkan bir diğer kitabı KARİYERİM GELECEK de muhteşem bir uygulamalı başucu kitabı. Ve elbette ayrı bir yazının konusu olacak kadar değerli bilgiler içeriyor. Her 2 kitap da çoktan kütüphanemdeki yerini aldı, kitap sohbetlerimin içeriklerine eklendi. Yasemin Sungur’un sıradaki kitaplarını (biliyorum var) hevesle bekliyorum, bekliyoruz.