Konuşan Hikayeler,
Kasımın yüzünün vurduğu, güneşin serin sıcaklığına aldanan ekimin son günlerinde tam bir aydır beklediğim, hikayesinden çok etkilendiğim biriyle tanıştım. Hani bazı insanlar vardır yaptıklarına gıpta ve gururla bakarsınız. Hani bazı kadınlar vardır yürekleri ile dünyayı dize getirir. Hani bazı sporcular vardır madalyalarını ülkesinin boynuna gururla takar. İşte o bizi gururlandıran, suyun üstünde incecik teknesiyle, küreklerine aşk ile bağlı bir sporcu. Her yarış ardından elleri su toplasa da o ellerle altın madalyaları Türkiye için toplayan müthiş bir yetenek. Rüzgarla şarkı söyleyenlerden. Onun adı Elis Özbay…
Bazılarınız Elis’i haberlerden, sosyal platformlardan hatta verdiği röportajlardan görmüş olabilir. Tanımayanlarınız için söyleyeyim Elis ülkemiz adına yarışan sayılı başarılara imza atmış milli bir sporcumuz. Bağlı olduğu Fenerbahçe Kürek camiasında ve daha sonra da milli olarak ‘Türk Kürek Sporuna’ adını başarılarıyla kazıyan nadir kadın sporcularımızdan. Akranları gibi gezip tozacak yaştayken tutkuyla âşık olduğu dünyanın en zor spor dallarından biri olarak kabul edilen kürek sayesinde tanıdı herkes onu. Türk kürek tarihinde ‘tek çiftede ilk ve tek Avrupa Şampiyonu’ olarak gururlandırdı yüreklerimizi. Tabii öncesinde ‘sekiz tek Balkan Şampiyonluğu iki çifte dünya birinciliği ve tek çifte dünya ikinciliği’ unvanlarını da eklemek gerek. Onun kazandığı madalyalarla milli marşımız Balkanlar’da, Avrupa’da ve Dünya’da yankılandı. Tüm bu başarıları sığdırdığı 21 yıllık ömründe elinde küreği ile hayata karışan bizden biri.
Röportajı yapacağım Dereağzı Tesisleri’nin merdivenlerinden çıkarken antrenmandan yeni geldiği haberini aldım. İstemsizce rüzgârın ısırdığı bu havada dönüp denizin üstündeki sporculara baktım. Kayıkhanelerine yönelmiş tekneler hummalı bir koşturma içinde gibiydi. “İçimden, ben suya inebilir miydim?” diye geçirmedim desem yalan olur. Kafamda daha bu soruyu evirip çevirirken karşıdan yüzünde kocaman samimi gülümsemesiyle bana doğru koşar adım zarif biri yaklaştı. Resimlerinden tanıdığım Elis yanıma gelivermişti bile. İtiraf etmeliyim ağır bir antrenmandan çıkmış ama bir 5 km daha kürek çekecekmiş gibi enerjikti. Birlikte röportajı yapacağımız alana yöneldik. Onun bu samimi ve enerjik halinden ilham alarak oturduğumuz koltuklarda kahve eşliğinde derin sohbetimize başladık. O kadar içten anlattı ki yaşadıklarını, gelin hikayesini onun ağzından dinleyelim.
Öncelikle Elis’cim bu zaman darlığında vakit ayırdığın için teşekkürler ve inan sonunda buluştuğumuz için memnunum. Başarıların için seni tebrik ederim. Bir kadın olarak çok gururlandığımı söylemeliyim. Bu başarı beklediğin bir şey olsa gerek çünkü çalışma tempona ve azmine bakılırsa tesadüf olamaz. Az çok aşina olduğum bu sporu sayende daha da araştırdım tabii ama bilmeyenler ve okuyucular için biraz sen anlatır mısın?
Çok teşekkür ederim. Kürek benim de sonradan bağlandığım ve kendimi bulduğum biraz deli insanların yapacağı dünyanın en zor spor dallarından. Bunu rahatlıkla söylüyorum çünkü voleybol geçmişim var ve ister istemez kıyaslama yapabiliyorum. Kürek kendi içinde birçok dallardan oluşur. Benim başarılarım tek çifte, iki çifte ve sekiz tek yarışlarıydı. (Nahif bir gururla gülüyor.)
Ayrıca Olimpiyatlarda en çok madalya veren spordur.
Bilmeyenlerimiz için bu tekler, çiftler nedir? Biraz daha açabilir misin?
Adlarından da anlaşıldığı üzere tek çifte bir kürekçinin iki küreğe birden hükmederek yarıştığı dal. İki çifte keza iki sporcunun saliselik senkron ile çift küreğe tek bir vücutmuş gibi asılması. Sekiz tek ise sekiz sporcu sağ ve sollu olarak tek küreğe hükmetmesi diyebiliriz.
Anladım, anladım da 8 kişinin o senkronu yakalaması zor olmuyor mu? Üstelik biriniz sağ biriniz sol çekerken?
Bu sporun adrenali de orada, o müthiş tempo ifadelere sığacak gibi değil. Son yıllarda kulaklıklarında devreye girmesi ile teknede ‘Hamla’ dediğimiz diğer sporcuları yönlendiren ilk küreğe oturan sporcu vardır. Nerede atak yapacağız nerede duracağız kulaklıklardan yönlendirir. Bir de teknenin ucunda dümencimiz bulunur. Tekneyi dengede tutar ve olur da hamlanın gözden kaçırdığı bir şey olursa diye uyarır. Kısaca tek vücut olup asılırız küreklerimize. Tabii tüm bunlar yarış heyecanı ve temposu ile harmanlanarak saniyeler içinde rakiplerinizin de hareketlerine göre şekillenir. Ben şu an tek çifte çekiyorum ama Balkan Şampiyonu olduğum sekiz tek ekibi arkadaşlarımı ve iki çifte çekerek Dünya Şampiyonu olduğumuz ekip arkadaşım Mervenur Uslu’yu burada anmadan geçemem. Yarışlar genelde çok çekişmeli geçer. İzlemeyenler için söyleyeyim müthiş bir adrenalindir.
Sen anlattığında kolaymış gibi gelse de izlemiş bir seyirci olarak bilirim, gerçekten de öyle. Peki biraz seni tanıyalım mı? Voleyboldan geçtiğini söyledin, nasıl oldu bahseder misin?
Voleybola başladığımda elimden geleni yapmama rağmen mutsuzdum. Vasat bir sporcuydum. Bir şeyler benim için doğru değildi. Tarif edemem ama sanırım oraya ait değildim. Bu durumumu fark eden spor hocam beni küreğe yönlendirdi. Öncesinde yüzmede yapmış olduğumdan suya aşinaydım. Suyun içinde olmak ve üstünde olmak arasında fark var tabii ama suya aşıksanız her türlü sizi kabul eder, sizde onu… İlk defa kürek ile tanıştığımda ne yapacağımı bilmediğim ürkek bir kızdım. Hatta voleyboldan geçtiğim için orada kürek çeken diğer sporcular bana şüphe ve ön yargı ile yaklaştı. Çok sesli belli etmeseler de mırıldanmaları duyabiliyordum. Tekneyle suya ilk indiğimde teknik açıdan yaptığım birçok hatam oldu. Arkadaşlarım (kibarca gülümsüyor) ilk başlarda pek yardımcı olmadılar diyelim. Antrenörler sizi tekne ile izler sesini duyarsınız ama voleyboldaki gibi antrenör sürekli tepenizde değildir. Suyun üstünde takım arkadaşınızla birbirinize emanetsiniz. Küreği yanlış tutarak antrenmanı tamamlamışım ve beni uyarmamışlar bile. İlk antrenman sonrası “buraya ait değilsin, neden geldin?” dediler. O akşam eve döndüğümü ve sessizliğe gömüldüğümü hatırlıyorum. Annem ne kadarını fark etti bilmiyorum ama içim içimi yiyordu. Hakikatten neden gitmiştim! Vazgeçmenin eşiğindeydim. Sonra bir şey oldu, antrenmanda küreğin suya batıp çıkarken ki mırıltısı, suyun sesi, rüzgârın fısıltısı geldi kulağıma. Ertesi gün annemin karşısına geçip, “hadi antrenmana gidelim, ben hazırım” dedim. İşte o gün bugündür rüzgârı dinleyip, derin bir nefes alıp suyun üstünde tekneyle dans ediyorum.
Gerçekten azmin zaferi olmuş. Başarılarına geçmeden önce merak ettim sana o gün eleştirel gözle bakanlar şimdi ne diyor? (Yüzünden kibar gülümsemesi eksik olmayan Elis’in gözlerinden parıltı geçiyor) Şey bildiğim kadarı ile çoğu bıraktı. Sonradan bazılarıyla çok iyi arkadaş olduk. Her sporda olan şeydir aslında. Astlık-üstlük davası hep olur ama o gün yılmadıysan daha hiç yılmazsın Elis, diye devam ettim hep. Onlara teşekkür etmeliyim çünkü benim küreğe âşık olmamı sağladılar. Her seferinde daha da azimle asıldım küreklere “daha iyisini yapabilirsin Elis” dedim kendime.
Gerçekten de yaptın. Biraz madalyalarından bahsedelim mi? Türkiye tarihinde 2022 yılı U23 ilk Avrupa Şampiyonu kadın sporcusun ve arkandan gelenler seni örnek alacak. Ayrıca 2021 iki çifte Dünya Şampiyonluğun ve 2022 tek çifte dünya ikinciliğin var. Seni ne motive eder ve ne hissediyorsun daha doğrusu yarışlar bittiğinde neler hissettin?
Daha yeni yeni anlayıp keyfine varıyorum biliyor musunuz? Elis, diyorum başardın kızım.
(Elis o an uzaklara dalıyor. Tam anlatmaya başlayacak bir şey gözlerini buğulandırıyor.
Anlat dinliyorum, der gibi sessizce bekliyorum.)
Küreğin en zorlayıcı kısmı ne su toplayıp patlayan eller ne kışın mayo ile saatlerce teknenin üstünde donduğunuz soğuk ne suyun kusursuz dengesizliği ne de gücünüzü tüketen antrenmanlar. Benim için en zor kısmı özlem. Uzaklık… Hepimiz yılın çoğu zamanını kamplarda geçiyor. Ailenizden sevdiklerinizden uzak. Küçüklüğümden beri babam uzaklarda çalıştı. Annemle baş başa ondan uzaktık. O yüzden biri bana uzak dediğinde, özlemle aynı anlamı ifade ediyormuş gibi geliyor. Küreğe başladığımdan beri her kürek çekişimde sanki o uzakları yakına getirmek için var gücümle çekiyorum. Varış çizgisini her geçtiğimde derin bir nefes alıyorum çünkü biliyorum aileme kavuştum. Özellikle babama… Ne zaman yarışı bitirsem koşarak telefona sarılıyorum yine başardım yakına geldim, demek için. Kendimi kendime kanıtlamanın yanı sıra babama kanıtlıyorum kendimi. “Bak baba sen gelemedin ama ben geldim”, demek için sanırım. Özlüyorum. (Elis o an içinden nasıl geliyorsa devam etti bölmek istemedim. İçinde küçücük bir kız özlemini haykırıyordu sanki) az önce de söylediğim gibi başladığım günden itibaren birinin bana yapamazsın demesi beni en çok motive eden şeylerden. Bir de özlemi gidermek için deli gibi kürek çekerim. Hatta bununla ilgili bir anım bile var. Milli takım seçmeleri için ergo testine (salonda kürekçilerin eforlarını ölçmek için yapılan test) girmiştik. O zaman Balkan Şampiyonu olmuşuz üzerimde bir rahatlık anlatamam. Beklenenin aksine berbat bir derece aldım. Kendime çok kızdım tuvalete gidip ağladım. Daha sonra salona döndüğümde iyi kürek çeken arkadaşlarımın yanında belli etmemek için onların keyifli sohbetlerine dahil oldum. Aklımca etraftan şiş gözlerimi saklayacağım. Gülüşmelerimiz devam ederken şube kaptanımız Ozan Abi (Ozan Bayülken) yanıma yaklaştı. Beni kenara çekerek, “Elis sen bu dereceyle bu kadar keyifliysen sana bir haberim var milli takıma gitmiyorsun” dedi. Balkan Şampiyonluğundan sonra çok rahat girerim diye düşündüğüm milli takımdan bir anda kesilmiştim. Dediğim gibi astlık-üstük durumun çok keskindir kürekte. İçimde volkanlar patlasa da vücudum buz kesmişti. Hayalini kurduğum milli takım ellerimin arasından kayıp gitmişti. Aslında bu olayı hiç kimseye söylememiştim. O gün tuvalette ağladığımı hala kimse bilmez. O an anladım ki bir şeyi istiyorsam bir saniye bile disiplinden ödün vermeyeceğim. O gün Ozan Ağabey’in söylediği söz beni motive etti ve kendime en büyük cezayı verdim. Ben milli formayı giymeye layık olana kadar üzerime Türk Bayrağı olan hiçbir şeyi hak etmeden giymeyecektim. İnanın giymedim. Deli gibi çalıştım ne zaman milli takıma seçildim işte o gün İstiklal Marşı’mızın eşliğinde hem Dünya Şampiyonası’nda hem de Avrupa Şampiyonası’nda bayrağımızı göndere çekilmesini gururla izledim.
Bunun nasıl bir his olduğunu anlatırken bile gözlerinin ışıldamasından bana geçirdin. Haklı bir gurur. Peki bir şeyi merak ettim, anladım ki sen suyun üstünde özgürsün ve resmen kanatlanıyorsun. Bu spora gönül veren ve verecek olan küçük sporculara motive olması bakımından o anları nasıl ifade edersin?
Dünya Şampiyonası’nda nasıl ikinci oldum biliyor musunuz? Bir anlık boşlukla. Rakibim Yunanlı sporcuydu. Bir hafta öncesinden yarışların yapılacağı İtalya’nın Varese şehrinde kamptaydık. Bu süre zarfında ikimizde birbirimizi tartmış ve en ufak hamlelerini biliyorduk. Yarış başladığında başa baş bir o bir ben öne geçerek yarışı domine ediyorduk ancak son 500 metrede gelen bir dalganın sert etkisiyle teknemin dengesi bozuldu. Merakıma yenik düşüp göz ucuyla baktım işte o an teknemim burnunun kaydığını fark ettim. Saliseler içinde deli gibi hızlı gittiğinizi düşünün. Denge en önemli unsurumuz ve ben onu kaybetmiştim. Stres yönetimi biz kürekçilerin en büyük silahıdır. O an anladım. Ya yarışı ikinci bitirecektim ya da parkurdan çıkacaktım. Ben de sağduyumla karar verip küreklere son 100 metre de asılmayı bırakıp gümüş madalyayı aldım. Yarış sonrası bir saat konuşamadım. Herkes dünya ikincisi olduğum için beni tebrik ederken ben bağıra bağıra ağlıyordum. Sevinçten sanıyorlardı belki ama hayır içim burkulmuştu uzaklıklara çektiğim küreklerim istediğim gibi yakınlaştırmamıştı beni hedefe. Yarış sonrası rakibimi tebrik etmeye gittiğimde bana bakıp güldü. İşte o an üzülmeyi bırakıp içimden Avrupa Şampiyonası’nda görüşürüz dedim.
Aylar sonra Belçika da yapılacak olan Avrupa Şampiyonası’na geldiğimde rahattım. Çünkü biliyordum. Almaya geldiğim şeyi alacaktım. Yarış başladığında sadece rüzgâr ve ben vardık. Ne diğer yarışçılar ne de izleyenler. Yanımdaki parkurda Yunanlı rakibimin olduğunu biliyordum. Ama bu sefer göz ucuyla bakan ben değil oydu. Çünkü yarışa başladığımdan beri önde ve tek başıma farkı açarak yarışı domine ediyordum. Son 500 metreye geldiğimde uzaktan rüzgârın taşıdığı antrenörümün sesini duydum “Haydi Elis” diye bağırıyordu. Gözlerimi bir an göğe kaldırdım ve benle yarışan kuşları gördüm. Gülümsedim. Derin bir nefes verip kalan tüm gücümle küreklerime asıldım. Bana artık onların suya batıp çıkarken çıkardığı sesle oluşan ıslıklarına eşlik etmek kalmıştı. Varış noktasına geldiğimde Avrupa Şampiyonu olarak karaya çıktım. Türkiye tarihindeki ilk ve tek kürek kadın sporcu olmanın verdiği gururla…
Yarış sonrası Yunanlı rakibim bu sefer pek gülmüyordu. Beni tebrik etme nezaketini de göstermedi ama olsun ben sözümü tutmuş, rövanşımı almıştım. Bu bana yeterdi.
Şimdiki hedefin nedir peki?
(Elis burada kahkahayı patlatıyor.)
Her sporcunun hayali tabii ki olimpiyatlar. Küçüklüğümden beri Paris’e hep gitmek istemişimdir. Kim bilir belki de olimpiyatların Fransa’da olacak olması işarettir!
Elis seni dinlemek harikaydı. İçten sohbetin için çok teşekkür ederim son bir şey daha, sen şimdi yeni sporcuların ablasısın ve onlara gösterilen örneksin. Ailelere, sporculara, federasyona kısaca herkese ne söylemek istersin?
Hayallerin peşinden gitmek kolay değil biliyorum ama imkânsız da değil. Ben her yapamazsın dediklerinde kendimi suya attım. Kürekte çok az kadın sporcumuz var ve imkanları çok geniş. Eğer biraz maceracıysanız ve suyla dansı seviyorsanız deneyin derim. Özgürlüğü paha biçilemez. Ben seve seve abla olarak yol açar ve gösteririm. Benden daha iyilerini yapacaklarına eminim. 13-14 yaş aralığında başlanan bu spor Türkiye açısından çok aç ve zevkli bir dal. Kim bilir ne sporcular yetişecek. Kürek öyle bir aşk ki o sizi bırakmazsa siz onu asla bırakmıyorsunuz. Federasyon bu yıl ilk defa tarihimizde bir ilki gerçekleştirdi 2024 U23 Avrupa Şampiyonası yarışlarının Edirne’de (Türkiye) olmasını sağladı. Bu bizim sporumuz için çok iyi bir gelişme. Kim bilir Edirne’den daha kaç şampiyon adayımız çıkacak…
Bana ve okuyuculara ayırdığın vakit için çok teşekkürler Elis’cim. Umarım olimpiyatlar sonrası keyifli bir sohbet daha yaparız…
Ben teşekkür ederim. Umarım… Neden olmasın!
Elis’in yanından ayrılırken tesislerin yanına geçen Marmara’nın sularına doğru baktım. Kim bilir daha ne hikayeler yazılacaktı. Bilmediğimiz ne cevherler yetişiyordu. Bir kadın olarak başladığı mücadelenin her seferinde çıtasını yükselterek devam eden bu gencecik yürek sadece başlangıçtı. Biliyordum. Darısı nice yüreğiyle küreğe fısıldayanlara…
BURCU ERTÜRK