Zengin, Fakir Tüm Çocuklar Risk Altında!

 

 “9 yaşında bir çocuk kollarımda ölünce anladım uyuşturucu gerçeğini.”

Polis Koleji ve Polis Akademisi’ni bitirdi.

Narkotik, Terör Suçları, Asayiş ve Çocuk Polisi, Liderlik, Psikolojik Harekât alanlarında uzman eğitimi aldı.

Dünyada bir ilk olarak Türkiye’de uygulanan Çocuk Polisi’nin Ümraniye escort kurucusudur.

Kamuoyunda Narko Timler diye bilinen uyuşturucuyla mücadele birimini 1995 yılında “Sokak Timleri” olarak kurmuştur.

İnterpol’un Landmark adıyla bilinen Uluslararası “Çocuk Pornosu” operasyonlarını yönetti.

17 ülkede eşzamanlı yapılan operasyonlarda Türk Polis Ekibinin yaptığı çalışmaların “en başarılı operasyon” seçilmesiyle “en başarılı polis şefi” olarak dünya polisince tanındı.

30 Yıllık meslek hayatında değişik tarihlerde Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Emniyet Genel Müdürleri, Valiler tarafından 176 defa ödüllendirildi.

Ulusal Radyo ve Televizyon Kanallarında, lise ve üniversitelerde,dernek ve sendikalarda olmak üzere Üsküdar escort 300’ü aşkın konferanslar verip yayınlara katıldı.

Sokak çocukları konulu ödüllü TRT programı “Umutlar Uçmadan” a,”Benim Ailem – Madde Bağımlılığı”na,  “Bağbozumu Belgeseli”ne, “Mehmet Akif ERSOY Belgeseli”ne, “ 2015 Çanakkale Belgeseli”ne, TV dizilerine metin yazarlığı ve danışmanlık yaptı.

Çocukları Suç ve Suçlulardan Koruma Vakfı tarafından 2008 yılında “Yılın Vatandaşı” seçildi.
Mesleki ve edebi 9 kitap yazdı, pek çok ödüle layık görüldü.

Şiir, öykü, anılardan oluşan birçok kitabı var.

Liseler, üniversiteler, belediyeler, STK ve firmaların düzenlediği “Uyuşturucu-Pedofili-İstismar” konulu eğitimlere devam etmektedir.

Bağımlılık Danışmanı ve Eski Emniyet Müdürü Mutlu Çelik’in hayatının kısa bir özeti bu.

Uyuşturucuyla mücadele konusunda özveriyle çalışıyor ve bu konuda gençleri, aileleri ve toplumu bilinçlendirmek için gece gündüz demeden çalışmalarına devam ediyor. Kendisiyle yaptığımız sohbette son nefesine kadar bu konuyla ilgili mücadele edecek kararlı bir insan gördüm.

Öyle şeyler anlattı ki, hazmedebilmek güç. Dağılmış aileler, hayata küsmüş ve kaybolmuş gençler ve hikayeleri  dinlerken yutkunamadık. O tüm bu hikayelerin her yüzünü bilen ve içinden geçen bir görevli. Hayata bunun için gelmiş gibi.

Ağır bir görev. İnsanın Uykusunu unutturacak, yüreğinin tam ortasına oturacak hikayelerin içinden geçmek zor.  Ölümlere, hatta kollarında ölen gencecik insanları unutmaya çalışarak ama asla unutamadan yaşamaya çalışmak zor.

Herkes bilinçlenmeli.  Madde bağımlılığı derken bile on kez düşünmeli. (Neden böyle dediğimi, röportajımızı okurken anlayacaksınız.) Dikkat etmemiz gereken o kadar çok şey varmış ki, Mutlu Bey ile konuşurken anladım. Medyanın, ailelerin, uzmanların, öğretmenlerin, komşuların, elinde teknoloji olan herkesin, büfe işleten Ahmet ağabeyden, komşu Ayten teyzeye, arkadaş, dost, sunucu, sanatçı (özellikle milyon takipçisi olan sanatçılar)  editör, yapımcı herkesin bu dikkatle bakması gerekiyor Uyuşturucu meselesine. Yani bir çocuğun, bir gencin hayatının kurtulabilmesi için bütün bir köye ihtiyacı var.

Hepimizin sorumlulukları var. “Ben mi dünyayı kurtaracağım?” demeden bu sorumluluklar çemberinde elimizi asla bırakmadan hareket etmemiz gerekiyor. Birbirimizin elini bilinçle tutarsak o çemberin içine kötü niyetin girmesine mâni olabiliriz belki. Acele etmemiz gerekiyor, sonraya bırakmadan, ertelemeden safları sıklaştırmalıyız. Çünkü mahallemizde yer alan bir okulun önünde üç lira, beş liraya uyuşturucu satılıyor olabilir. Ve hiç ummadığınız bir anda o acı gerçek (Allah korusun) sizi de yuvanızdan vurabilir.

Bu röportaj önemli. Ne sorduğum değil, Mutlu Çelik’in ne anlattığı önemli. Zaten ben de çok soru sormadım. O anlattı ben de dinledim. Çok şey öğrendim. Şimdi bunun bütün köye yayılmasını diliyorum.  Bir medya görevlisi olarak, bunu özellikle medyada çalışan  tüm meslektaşlarımın okumasını çok isterim. 

Çocuklarımızın izlediği çizgi filmlerden, filmlere, oyunlara kadar her şeyi çok iyi gözlemlememiz gerekiyor. Çünkü uyuşturucu sadece sokaklara değil, evimizin içine de giriyor olabilir. Hem de çok sevimli bir şekilde…

Konu çok mühim olunca, bütün detayları anlatmak istiyor insan. Lafı biraz uzattım ancak umarım bu röportaj ve bilgiler hepimize şifa olur.

zengin-fakir-tum-cocuklar-risk-altinda

Çocuklar ve gençleri bir girdap gibi içine çeken uyuşturucu batağı nasıl başladı ve nasıl derinleşti? Geçen yıllarda, bir televizyon röportajınızda, yıllar önce uyuşturucu kullananlar bir elin parmaklarını geçmezken, şimdi önlemi alınamaz bir hale geldiğinden bahsetmiştiniz. Bugün durum nasıl?

Bu sözü Zati Dokuz Beyefendi söyledi. Bu isim sadece Türkiye’de değil, dünyada ismi olan ve bilinen bir vatandaşımız. 1974 yılında söyledi bu sözü.  “Ne mutlu bana, Türkiye’de bağımlı sayısı bir elin parmaklarını geçmez” demişti.   Maalesef, 1974 ve 2017 arasında bağımlı sayısı değil bin, on binleri hatta milyonları buldu.  

Mesleğimin ilk yıllarında narkotikçi değildim. Narkotik uzmanlığım daha sonra başlar. Dokuz yaşında bir çocuk kucağımda ölünce anladım uyuşturucu gerçeğini.  “Eyvah” dedim, “burada bir şey var. “Araştırma yaptım ve uyuşturucu bağımlılığının 90’lı yıllardan itibaren arttığını gördüm. Bu yıllardan itibaren bağımlılık Türkiye’de katlanarak artmaya başladı. 

Size göre bu artışın sebebi neydi?

12 Eylül politikalarının Türkiye’ye getirdiği hediyedir bu. Araştırmalarım sonucu gördüm ki bu bir polisiye sorun değil. Dünyada narkotiğin en başarılı olduğu ülke Türkiye ve bunun en iyi üstüne giden de Türk polisidir.  Çünkü Türk polisi cevvaldir, vatan millet duygularıyla görev yapar. Fakat operasyonlarda başarılı olmanız, bağımlılık rakamını aşağı çekmenizde etkili olmuyor. Bu arz ve talep ile mücadele gibi bir şeydir.  Bunun için bir bütünlük gerekir. Anne ve babanın eğitimi, öğretmenlerin, medyanın bu konuda bilinçli olması ve bütünün duyarlı olması çok önemlidir. Bu durumu birlikte yürütemezseniz polisiye çabalarınız bir yere kadar sonuç verir.

Bugün Türkiye’de uyuşturucu kullanma yaşı nedir?

Resmi rakamlar uyuşturucu kullanımının 11, hatta 9 yaşa kadar indiğini söylüyor. 

Çocukların ve gençlerin hedef olmasının en büyük sebebi nedir peki?

Türkiye’de gençliğin hedef olarak alınmasının sebebi, Türkiye’de gençlerin çoğunlukta olması. Bununla birlikte stratejik de bir sebebi var. Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan biri de gelecek nesli yok etmek üzerinedir. Geçmişi düşünün, 5 bin Türk gencini sağcı, solcu diye öldürmedik mi?  Ona rağmen Türklerde hala bir canlanma, gelişme ve ilerleme var. Türkiye dünyanın en önemli ülkelerinden biridir.  “O zaman gençliği kökten bitirecek bir silah kullanalım” dediler ve bunu uyuşturucuyla yapmayı hedeflediler.  Diğer sebeplerle birlikte işte bu stratejik sebepleri de kullandılar. Yıllarca Türkiye’de uyuşturucu satılmaz diye düşünüldü fakat uyuşturucu bugün sıcak bir iç pazara dönüştü.

 

“İlkokul çağındaki çocuklara verilecek harçlıkların miktarı yüksek olmamalı.”

 

Yaş ortalaması insanın kanını donduracak derecede düşük. İşin içinde küçücük çocuklar var ve bu endişe verici bir durum. Aileleri bu konuda nasıl bilgilendirebiliriz?

İlkokul çağındaki çocuklara verilecek harçlıkların miktarı yüksek olmamalı. Ben hep annelere sorarım, “Ne kadar harçlık veriyorsunuz?” diye. Genelde ortalama aldığım cevaplar doğrultusunda söylüyorum, aileler çocuklarının mağdur olmaması ve diğer çocuklardan eksik kalmaması için harçlık miktarını bol tutabiliyorlar. Oysa üniversite öğrencisi de olsa çocuğun günlük harçlığının 20 lirayı geçmemesi gerekiyor çünkü bazı uyuşturucular 3 TL, 5TL’ye satılıyor.

Buna inanmak çok güç…

Çünkü bunu yanlış görme sebeplerimizden biri de bunun olmayacağını düşünmemizdir. 

 

“Bazı uzmanlar, ekranlarda yemek tarifi verir gibi, uyuşturucu tarifi veriyorlar.” 

 

En kolay temin edilen uyuşturucular hangileri oluyor? Üç lira, beş lira dediğiniz uyuşturucular?

Şu anda Bonzai en kolay temin edilebilen uyuşturucu. Yeri gelmişken söylemem lazım madde adını medya çok kullanıyor. Bana kalırsa, madde ismini söylemeden hepsine ‘uyuşturucu ‘demek lazım.  Yazılı bir kaynak kullanacağımız için burada söylememizin bir sakıncası yok. Ekranda bazı uzmanları görüyorum, uzman adı altında ekrana, milyonların önüne çıkıyorlar ve çok tehlikeli bilgiler veriyorlar.  Uyuşturucuyu tanımlarken Bonzai’nin içindeki maddeleri bile sayıyorlar. Yemek tarifi verir gibi uyuşturucu tarifi yaptıklarının farkında bile değiller. Bunları yapıp karıştırırsanız bonzai elde edersinize getiriyor. Ne yaptığını bilmeden yapıyor bunu. Bakın bu büyük hatadır. Yakın tarihe kadar buna gaflet diyordum fakat şimdi ihanet diyorum. Bir profesörün, bir uzmanın bunu düşünmemesi mümkün değildir. Bu konudaki duyarsızlıkları anlayışla karşılayamıyorum. Yetersiz bilgi diye geçiştiremiyorum. Bileceksin kardeşim! Ya bileceksin ya da konuşmayacaksın.

img_8534

“Tek sigaralar ya şahıslar tarafından ya da okul önlerindeki büfelerde satılıyor.”

Sosyal medyada, haberlerde en sık duyduğumuz haberlerden biri de Bonzai kullanan gençlerin ölüm haberleri. Bu uyuşturucuya bu kadar kolay ulaşılıyor olması nedenlerden biri, öyle görünüyor. Bu uyuşturucular nerelerde, kimler tarafından imal ediliyor ve nasıl satılıyor? Çocukları nasıl alıştırıyorlar?

Özellikle Bonzai büyük tehlike.  Çünkü bu maddeyi temin edebilmek için canınızı, paranızı her şeyinizi ortaya koyarsınız. Elbette bunun imalathanesi yok, bu nedenle de merdiven altı satılıyor. Bu durumda da öldürücü olma oranı yükseliyor.  Ve şuna dikkat çekmek lazım, alkol sigara bağımlılığı da gençleri uyuşturucuya doğru taşır.  Bu da çok önemli bir konudur çünkü bu tür uyuşturucular okul civarlarında çocuklara satılıyor. Iki üç arkadaş bir araya gelerek sigara alıyor ya da tek sigara satın alıyor.

Özellikle okul önlerindeki büfelerde ya şahıslar satıyor ya da büfelerde satılıyor. Çocukların gittiği kafelerde de tek sigara satışlarına rastlanıyor. Bunun şöyle bir öldürücü özelliği de var, bunların hepsi masum sigaralar olarak görünüyor. Sigaranın zaten masum bir tarafı yok.

Liselerin önlerinde tek tekçiler vardır…

Evet, tek sigara satarlar. Size başımdan geçen bir olayı anlatayım: Bir kız çocuğu ahlak masası tarafından yakalanmıştı, sebebi Zeytinburnu escort. Kızı getirdiler çantasında uyuşturucu bulunmuştu ve yaşı da on yediydi.  Çocuk Polisliği konusuyla ilgilendiğim için, olayı ben takip ettim. Kızı getirdiler, konuştuk. Hayat hikayesini anlatmasını istedim. Kız dedi ki: İki yıl önceydi, 14- 15 yaşındaydım. Babam gece çalışan bir işçi, annem ise ev hanımıydı. Ben bir gün illa arkadaşımda kalacağım diye tutturdum. Annem “Kızım baban uyansın, gece çalıştı yorgun, ancak o uyandığında izin verirse gidebilirsin“ dedi. “Bu duruma çok sinirlendim ve sesimi yükseltip itiraz edince annem bir tokat attı.  Daha da sinirlenerek öfkeyle evden çıktım. Annem ve babam sigara içtiğimi bilmediği için, sigaralarımı gazetenin içine saklıyordum. Sigarayı sakladığım yerden alıp çantama koydum zannediyordum ancak, taksiye bindiğimde fark ettim yanıma almadığımı. Çantamı karıştırırken, taksici durumu anlamış olmalı ki “Sigara mı lazım” diyerek bana sigara uzattı. O andan sonrasını hatırlamıyorum.

Taksici uyuşturucu mu vermiş?

Evet, sigaranın içine uyuşturucu konulmuş.

“Tanımadığınız hiç kimseden bir şey almayın” sözü bir şehir efsanesi değil demek ki, bu konuda ciddi anlamda bilinçlenmek gerekiyor.

Bunlara sık rastlıyor ve sık duyuyoruz.  Bana gelen telefonlardan da öğreniyorum ve anlıyorum giderek de arttı bu durum. Biz bu durumla ilgili farklı bir mücadele gerçekleştirdik. Görevdeyken, ayarladığımız bir kız çocuğunu tek sigara almak için büfeye yolladık. Gizli kamera, kamera kaydı her şey görüntülü gerçekleşti.  Büfede gerçekten de uyuşturucu satılıyordu.  Adama sadece ikaz yazısı geldi, bir daha yapmaması için uyardılar.  Bakın bu tür suçların ciddi cezalar alması gerekiyor. Caydırıcı cezalar olmadığı sürece bütün mücadeleler boşa gider. Ne anne baba, ne polis, ne de savcı mücadelesine sonuç alabilir. Bu toplu bir mücadele gerektiriyor. Anne, baba çocuğunun okul çevresinde kimler var, kimlerle arkadaşlık ediyor, eve geldiğinde, odasına girdiğinde neler yapıyor bilmeli, araştırmalı. Bunu çok dikkatle ve çocuğu incitmeden yapmalı.  Çocuklar, gençler bilgilendirilmeli, bunun için eğitimler verilmeli. Ceza kanunuyla çocuğa sigara satan kişinin cezalandırılması şart. Tamam her büfe suçlu değil belki, biri sigara satıyor ama diğeri de içine uyuşturucu koyup satıyor kardeşim. Bu adama ağır yaptırım cezası koyduğunuzda satışı zorlaşır. O çocuk yine uyuşturucuyu bulamaz mı bulur ama çember daraldıkça, onun da bulması zorlaşır. 

Dediğiniz gibi gençleri ve çocukları bu konuda bilgilendirmek çok mühim gibi görünüyor. Hatta öğretmenleri ve okul yöneticilerini de…

Ben bu konuda eğitim vermeye gönülle yola çıktım. Bu konuda aile, çocuk, eğitmen, sağlıkçı, medya herkesin bilinçlenmesi gerekiyor. Bu konu birlik ve bütünlükle hareket ile çok daha fazla kitleye el uzatır. Uyuşturucuyla mücadele bir uzmanlık işi gerektiriyor. Psikolojik, pedagojik bilgilere sahip olmak gerekiyor. Çok yönlü düşünmeye ihtiyaç var. Mesela ben eğitimlere futbolcuları, sanatçıları götürürdüm. Onlarla etkiyi artırmak için. Fakat bazı ünlü oyuncu, futbolcu, müzisyen sanatçıların uyuşturucu kullanımından gözaltına alınmaları ve bazı ünlülerin de uyuşturucu kullanıyor olması çalışmalarımıza risk kattı ve inandırıcılığını etkiledi. 

“Sanatçılar özellikle genç takipçilerine sosyal medya üzerinden sunduklarına dikkat etmeliler.”

Hepimiz çok yoğun bir şekilde sosyal medya kullanıyoruz. Çocukların, gençlerin de takip ettiği, hayran olduğu, örnek aldığı sanatçılar, ünlüler var.  Ünlüler özellikle uyuşturucu konusunda çocukları ve gençleri yönlendirmek konusunda nasıl etkin olabilirler?

Dünyada en çok sosyal medya kullanan ülkelerden biriyiz ve oradan besleniyoruz. Ünlülere, uzmanlara o kadar çok büyük sorumluluk düşüyor ki bırakın gençlere örnek olunmasını, neredeyse dini bile bu medyadan öğreniyoruz. Bu ülkede Allah pazarlayan ve Atatürk pazarlayanlardan bıktım. Kur’an-ı Kerim’i bir kez okumaya zahmet etmeyip, orada dini kendi kafasına göre yorumlayan ve dinimizi yanlış yerlere götürmek isteyenlerin malzemesi oluyoruz.  Atatürk’ü doğum ve ölüm tarihi dışında öğretmeyen zihniyet yüzünden Atatürk’ten habersiz bir nesil yetişiyor. 

Bu nedenle sanatçının rol model olması elbette önemli.   Sanatçı bir kere yaşam biçimiyle örnek bir üreten insan olmak durumunda. Çoğu insan sanatçıdan besleniyor. Kendilerini takip eden milyonlarca insan var.  Milyonlarca genç, sevdikleri sanatçıların yediğini, içtiğini, giydiğini merak ediyor. O zaman sanatçıların o milyonlarca insana yönelik de sorumlulukları olmalı. En azından sunduklarına dikkat etmeliler. Bir örnek vermek istiyorum; bir müzisyen sanatçımız bize geldi, uyuşturucu ile ilgili bir sosyal sorumluluk çalışması yapacağını söyledi ve bizden destek istedi, biz de kendisine elimizden geldiğince destek verdik. Gerçekten de bir şeyler yapmak istedi ve çabaladı, hatta çok da keyifli bir şarkı ve klip çıktı ortaya.  Daha sonra bize Lansman için bir davetiye gönderdi; adrese bir baktık ki, lansman bizim uyuşturucu için operasyon yaptığımız bir barda yapılıyor. İşte bir şeyi yaparken, çok yönlü düşünmek ve araştırma yapmak önemli.  Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmek durumundayız.

Özellikle sinema sektörü bu konuda çok dikkatli olmalı. Çünkü kartel çok büyük ve bu gücün elini atmayacağı bir yer yoktur. Bunlar bilinçaltına hitap edecek birçok dizi ve film yaparlar. Bunları çok iyi tahlil etmezsek, çocuklar uyuşturucu algısıyla büyürler.

Film ve diziler konusunda ebeveynler ne yapmalı?  Film ya da dizinin içindeki algı operasyonunu nasıl anlarız?

En kolayı, dizi ve filmlerde bu algıyı fark ettiğiniz an Rtük’ü arayabilir ve yazabilirsiniz.  Medya ve sinema sektörünün bu konuda uzman danışanlarla çalışmaları lazım. Özellikle uyuşturucu ile ilgili tartışma programları, belgeseller ve filmler yayınlayamadan önce bu uzmanlar tarafından izlenmeli. Ben bunun için gönüllüyüm. Kimseyi bulamazlarsa beni arasınlar. 17 ülkede bağımlılık uzmanı belgesi olan bir adamım. Bana, “gel kardeşim şu diziyi, filmi, belgeseli bir izle, önereceğin bir şeyler var mı bir bak.” Ücret de istemiyorum. Ben bir bağımlılık uzmanıyım ve bu benim ulvi bir görevim.

“Medya çalışanları da ekrana çıkıp bilgi aktaracak uzmanlar da bilinçli olmalı.”

Bir medya çalışanı olarak soruyorum, medyanın bu konuda yaptığı diğer yanlışlar neler?

Mesela gelen uzmanların neler konuşacağını tam olarak biliyorsunuz ancak o konudan bahsetmenin nasıl bir algı yaratacağını düşünmüyorsunuz. Mesela geçenlerde bir televizyon kanalına bir özel hastanenin sahibini çıkardılar, saatlerce konuştu.  Alt bantta Bonzai ile ilgili bir başlık geçiyor ve bu başlığın bile kışkırtıcı bir tarafı olduğu bilinmiyor. Birincisi, gençlerin uyanık olduğu bir saatte konuşuyor, ikincisi ise bonzai’nin içinde yer alan maddeleri anlatıyor. Olmaz sevgili kardeşim, olmaz. O anda o yayını durduracaksın. Bonzai tarifi verdirmeyeceksin.

Defne Samyeli beni programına çağırmıştı. Uzmanım ama yine de eksik bir şeyler anlatmayayım diye yayına çıkmadan önce AMATEM’den bir profesör ağabeyimizden destek aldım.  Ekranda ne konuşmam, neyi konuşmamam gerektiğini öğrenmem gerekiyordu çünkü beni büyük bir kitle izleyecek ve o kitleye karşı sorumluydum.  Profesör dostum dedi ki; hocam birincisi uyuşturucu fiyatlarını söyleme, ikincisi de canlı yayında uyuşturucu isimlerini sakın söyleme. Nedeni de şu, işsizliğin kol gezdiği ülkemde bir kilo uyuşturucu, bilmem kaç milyar diye söylediğinizde işsizlik yaşayan insan diyecek ki, “ulan bir kere satarım dünya para kazanırım, hayatım kurtulur.”

Hiç böyle düşünmemiştim…

İşte buna ve buna benzer detaylara dikkat etmek zorundasınız. Ben canlı yayına gittim. Bir bağımlı annesi, ben ve bir de bağımlı çocuk konuşacağız. O sırada yayında bir Vtr girdi. Baktım VTR’de bir gencin eroin kullanımını gösteriyor. Nasıl yapıldığını detaylarıyla ekranda görüyoruz yani. Hemen programı durdurdum ve “ben bu programı terk ediyorum” dedim. “Böyle bir şey olamaz ben buraya uyuşturucu nasıl kullanılırı öğretmeye gelmedim.” Defne Hanım’ın günahı yok. Çünkü ülkede böyle bir yapı yok. Bu önemli bir konu diyerek bir uzman ve  danışmana sorma ve destek almak diye bir şey yok.  Yayını durdurdum. Tabi Defne Hanım şaşırdı, durumu  anlatınca O da hak verdi.

Ülkemizde şöyle bir sorun var; konuyla çok ilgisi olmayan iki kişiyi çıkartıyorsunuz, dört buçuk saat konuşturuyorsunuz. Hayatında topu görse, karakola bomba diye götürecek insanlara yorum yaptırıyorsunuz. Bu konuda konuşacak kişilerin ciddiyetle araştırılması gerekir. Bu konuda uzman mı, daha önce bu konu üzerine çalışmalar yapmış mı, bu konuyu nasıl aktaracak ve nasıl anlatacak bilmek gerekir.

“Yıllarca uyuşturucu bir problem değilmiş gibi yaptık.”

Medyada araştırma eksiği var. İnternet bilgileriyle sınırlı kalmamak gerekiyor. Bu konuda danışanların olması gerektiği konusunda size katılıyorum…

Uyuşturucu konusunda bir şeyler yapacağınız zaman lütfen bunu birilerine sorun. İyi niyetle yaptığınızın farkındayım ama yanlış yapabilirsiniz ve yapıyorsunuz da. Bana sorun, para isteyen haindir.  Bu önemli konuda medyaya çok büyük bir sorumluluk düşüyor. İnsanlar, dini, tarihi, bağımlılığı, yani ciddi her konuda televizyonla, internetle besleniyorlar. Lütfen sorumluluklarımızın farkında olalım ve dikkat edelim.  Anne, baba için kısa filmler yaptık. İnternet kanalından sunuyoruz. Birer ikişer dakikalık videolar çektik, lütfen girin izleyin.  (www.uyusturucu.gen.tr )

“Zengin, fakir tüm çocuklar risk altında.”

Anne, babalara, gençlere, öğretmenlere, sanatçıya, medyaya düşen görevleri anlattık. Yöntem buysa bu yöntemi kullanalım. Bunu devletle birlikte yapalım. Uzmanlarla yapalım. Televizyonda bu tarz programlar yapalım.

Yıllarca uyuşturucu bir problem değilmiş gibi yaptık. Varoşların ya da sosyetenin sorunuymuş gibi düşündük oysa uyuşturucu tüm Türkiye’nin, Türkiye’de yaşayan herkesin sorunu. Çünkü artık okul civarlarında, büfelerde ve kafelerde satılıyor; yani  zengin fakir tüm çocuklar risk altında.

Bana bir senaryo getirdiler. Dizi senaryosu olacakmış. Okudum hevesle sonra da eleştirdim. Bu olmaz dedim, bunu izleyen herkes uyuşturucunun boşanmış bir aile sorunu olduğunu düşünecek ve evli çiftler, “ bizim çocuğa bir şey olmaz” diyecekler. Çünkü senaryo anne baba boşandıktan sonra uyuşturucu kullanmaya başlayan bir çocuğun etrafında dönüyor.  Bu tür senaryolar 30 yıldır var. Hikâye hep aynıdır. Önce bedava verilir, sonra uyuşturucuya alıştırılır ve fuhuş yaptırılır. Satıcı da üstü başı perişan, gariban bir tip olarak gösterilir. Uyuşturucu ücra yerlerde, merdiven altlarında satılır gibi gösterilir. Öyle değil işte. Şimdi satıcı da değişti. Üstünde marka kıyafetleri, altında son model spor arabası var. Ve gençler, onlarla ilişkiyi arkadaşlığı tercih ediyor. Uyuşturucu dünyası da satıcılarını bunlardan seçiyor. Roller değişti. Bu nedenle, bu konuyla ilgili dizi ya da film yapacaksanız, bu sistemin nasıl işlediğini, kimlikleri, nasıl giyindiklerini ve nasıl yaşadıklarını bileceksiniz.

“Uyuşturucu tüccarlarının ilk hedefi gençler.  Bana satsa ben bir kere kullanır, ölürüm ve onlara para kazandıramam. Özellikle genç seçecek ki, sürekli kazansın. “

Yani satıcılar da film gibi cast yapıyorlar…

Aynen. O zaman hepimize önemli roller düşüyor. Eğitim alacağız ve eğiteceğiz. Bölünmüş aile olmak çocuğun yoldan çıkmasında evet çok etkilidir. Varoşlarda uyuşturucu her kılıkta dolaşıyor. Uyuşturucu varoşlara  Bonzai, sosyeteye kokain olarak giriyor. Bunların girmeyeceği kılık yok.

Uyuşturucu tüccarlarının ilk hedefi gençler.  Bana satsa ben bir kere kullanır, ölürüm ve onlara para kazandıramam. Özellikle genç seçecek ki, sürekli kazansın.  O zaman stratejimizi gençlere göre yapmamız gerekiyor. Prof.Dr. Nevzat Tarhan geçenlerde bir canlı yayında bir şey söyledi, burada onu tekrarlamak istiyorum çünkü çok güzel bir noktaya değindi; “Kanal İstanbul Projesine vereceğimiz parayı bu mücadeleye vermez isek 20 sene sonra o kanaldan geçecek genç bulamayabiliriz. “Müthiş bir cümledir. Önem verilmeli.

“Gençlerin hayallerini ve umutlarını yok ettiğinizde sadece uyuşturucu değil, pek çok sorunla karşılaşırsınız. Buna istismar da dâhildir.”

Uyuşturucu kullanma sebepleri neler? Aile ya da çevre faktörü kullanımda ne kadar etkili?

Ne anne baba ne çevre ne halk bunu hastalık olarak görmüyor. Hala suç gibi gördüğü için rezillik. Bu konuda anket yapmak o kadar doğru veriler vermez size. Neden? Çünkü çocuğa, “sen uyuşturucu kullanıyor musun?” diye sorduğunda muhtemelen size yarısı doğru, yarısı da yalan söyleyecektir. Bu nedenle yapılan anketler çok gerçeği yansıtmazlar. Anketler sonucuna yine baktığımızda mesela arkadaş etkisiyle başlama oranları ciddidir. Aile içi sorunların altından kalkamamak sevgi ve ilgisini paylaşacağı birini bulamamak da ciddi etkilidir. Bu ve buna benzer birçok sebep etkindir. Bunca tecrübeme rağmen, bu işe dikkati tek bir cümleyle çekmek istiyorum; gençlerin umutlarını yok ettiğinizde sadece uyuşturucu değil, pek çok sorunla karşılaşırsınız, istismar da dahil buna.

Çocuklara nasıl umut aşılayabiliriz? Ya da çocukların umutları hangi durumlarda ölüyor?

Bir öğretmen düşünün, çocuğun başını okşamıyor, çocuğun aklına bilgi sokmayı hedeflemiş. O kafaya bilgi sokamazsın. Önce mesleklerimizi ahlaklı yapmayı öğreteceğiz.  Size kendi kitabımdan bir örnek vereceğim;

Okşar gibi çiçeğe su vermeli bahçıvan, yüreğinin ateşiyle yemeği pişirmeli fırıncı. Müşterisine hastalıklı et satan kasapla, hastasını müşteri gibi gören doktor arasında hiçbir fark yoktur. Edeple, aşkla yapacağız mesleğimizi. Anneliği de, babalığı da kendi çocuk tatminimiz ile değil, bunun bilimsel ve toplumsal bir görevimiz olduğunu düşünerek yapacağız.  Öğretmen öğrencisiyle bu bilinçle ilgilenecek, komşu komşusunun evladını bu bilinçle sevecek. Eğer bunu oturtamazsak sadece uyuşturucu değil, hiçbir sorunu çözemeyiz. Bütün mesele çocukla o iletişimi, o sevgiyi, onun ihtiyacı olan o bağı kurabilmek. Çocuk ilgiyi, ailesinden okulundan, çevresinden göremezse ona bu ilgiyi vadeden kötü niyetli çok olur. “Gel sorununu çözelim” derler, uyuşturucuya alıştırırlar.

“Bizim ülkemizde babalarda bir sorunu ‘yok sayma’ alışkanlığı vardır.”

Baba modelinin alkol, sigara ve uyuşturucu bağımlılığında faktörü nedir?

Baba balıkçıysa çocuk en azından suyu sever.  Bu nedenle baba modeli bizim toplumumuzda çok etkili. Daha doğrusu, doğu illerinde bu tarz aile sistemi mevcuttur. Din de yaşam biçimini çok etkiler. Baba modelini otarite olarak üstlenir. Otarite baba görevidir, hoşgörü ve affedicilik annenin görevidir. Ailede babaya düşen görev çok önemlidir. Baba modeline yönelik babaları yönlendirecek bir mekanizma da yoktur.

Yıllar önce babaların eğitimi için ana- baba okulları denenmiş fakat bu okullara katılım daha çok anneler tarafından gerçekleşmiş. Genelde çocukla anne ilgilenmeli gibi ezberlenmiş bir gelenek var…

Doğrudur, babalar bu tür sosyal faaliyetlere genelde pek iştirak etmez. Benim panellerime iştirak edenlerin %90 ı kadındır, annedir yani. Sorun da burada zaten; bizim ülkemizde babalarda bir sorunu yok sayma alışkanlığı vardır. Deve kuşu gibi başını kuma gömmek, öğrenmekten korkmak vardır. Ya da bu tür bir sorun olursa o sorunu şiddetle çözmek eğitimsizliği vardır. Anne eğitime ve bilgiye daha yatkın oluyor. Anneyi yönlendirmek ve yoğurmak daha da kolay oluyor. Bu nedenle iyi baba örneğinden ziyade kötü örneklerle çok karşılaştım.  Gecenin üçünde İstanbul’da 13 yaşında bir kız çocuğunu aldık. Aşırı alkollüydü. Ünlü de bir ailenin kızıydı. Alkolün etkisiyle bize küfürler ediyor, hırçın ve öfkeli davranıyor.Böyle bir durumda çocuğu ne yapabilirsiniz, elbette anne ve babaya teslim edebilirsiniz. “Yavrum, anne babanın telefonunu ver de arayayım “dedim. Çocuk, “hangisini vereyim?”  dedi.  İşte o an ortada bir sorun olduğunu anlıyorsunuz.  Hoşgörülü olacağını düşünerek anneyi tercih ettik ve aradık. Telefon uzun uzun çaldıktan sonra, hattın diğer ucunda aşırı alkollü bir kadın sesi geldi.   “İyi geceler Hanımefendi, ben Narkotik Şubeden Mutlu Çelik” dedim. Elbette anneden bir telaş ve ilgi bekliyorsunuz. Fakat karşıda alkollü bir anne sesi çıkınca bir de üstüne, ilgisiz bir tavırla “Arkadaşında kalacaktı ne oldu?” diye bir soru gelince durumun vahametini daha da iyi kavrıyorsunuz. 

Kızı almaya gelmedi mi anne?

“Kızınız şu anda narkotikte lütfen gelin alın” dediğimizde, “Babası olacak o pez…  arayın” dedi ve telefonu kapattı. Babayı aradık. Babası da bir residence’da kalıyor. Babaya durumu izah ettik. Baba aynen şöyle dedi; “Ekibinizin benzin parasını versem, eve getirebilir misiniz? Şimdi ben oraya gelirsem magazincilerin haberi olur. Buraya kadar yollar mısınız?”

Çocuğunun durumunu değil, kendi durumunu ve konumunu hesaplayan bir babaya baba ve evladının nerede olduğunu merak etmeyen bir anne.  Sonucunda bizim o çocuğa kızma şansımız yok. Böyle bir çocuğa kızma ve kırılma hakkınız olabilir mi? Çok üzüldük. Ne ekersen onu biçersin boş laf değildir.

“Kız arkadaşı hatırım için bir kez dene diyerek çocuğa ekstasy veriyor ve o gün çocuk hayatını kaybediyor.”

İlgisiz kalmış bir çocuk, belki de ilgi çekmek için alkole sarılmış… Çok üzücü gerçekten.

Bakın size bir örnek daha vereceğim. Aile ilgisinin ne kadar önemli olduğunu anlatan hazin bir başka hikayedir bu da.

Yine ünlü bir ailenin evladı, evin tek çocuğu, erkek.  18 yaşında pırıl pırıl bir çocuk. Aile evlatlarına çok iyi imkanlar sunmuş, her şeyi var. Yurt dışında bir kıza aşık oluyor bu evladımız. Kız madde bağımlısı fakat ailenin haberi yok.  Çocuğun anne ve babasının ısrarı üzerine kız yurt dışından misafir olarak aileyle tanışmaya geliyor. Kız gizlice Türkiye’ye uyuşturucu sokuyor.  Aile üç katlı bir villada yaşıyor ve oğullarının kaldığı katın girişini ayrı yapmışlar, kendine ait özel bir yaşam alanı olsun, iyi hissetsin diye. Kızın geldiği gün çocuk kendi katında kızın gelişine bir parti düzenliyor. Herkes duman altı çünkü uyuşturucu kullanıyorlar. Kız arkadaşı, çocuğa da ısrar ediyor; “hatırım için bir kez dene “ diyerek çocuğa extasy veriyor ve o gün çocuk hayatını kaybediyor.

Anne baba aşağıda oturuyor ve yukarıda olanlardan haberleri yok. Akıllarına gelmemiş ki böyle bir şey olacağı. Bilirsiniz, bizim Anadolu geleneğinde anne babalar kız ya da erkek arkadaş eve geldiğinde kek ve pasta yaparlar. O kek evde hep vardır, maksat arkadaşları tanımak. O kek bahanesiyle çocuklarının arkadaşlarının hepsini tanırlardı, kekin amacı ortam yoklamaktı.  Bu aile de bir kere odaya girse, onlara kek getirse, oradaki ortamı görse olaya hemen müdahale edebileceklerdi. Ama o gece maalesef evladımızı kaybettik.

“Uyuşturucu kandan 28 günde temizleniyor ancak beyinden 28 yılda temizlenemiyor.”

Bağımlı olduktan sonraki bölümü de çok merak ediyorum. Uyuşturucu adlı kitabınızda bu konuya geniş yer vermişsiniz ancak, okuyucularımız için de sormak istiyorum; bağımlılıktan kurtulmak mümkün mü? Türkiye’de bu konuda nasıl çalışmalar yapılıyor? Bağımlılıktan kurtulmak için nerelerden destek almak gerekiyor?

Uyuşturucu adlı kitabımda tedavi merkezlerinin tamamının adresleri ve bilgileri var fakat sadece bu bilgiler tedavi için yeterli değil.  Uyuşturucu kandan benim kitabı yazdığım tarihlerde ortalama 28 günde temizlenirdi şimdi tıp ilerledi, bunu 15- 16 güne çekebildiler. Fakat bu bir çözüm değil, bunu da bir örnekle anlatmak isterim.  Bize yine biri erkek, biri kız iki genç geldi. İkisi de bağımlıydı. İkisi de kimsesizdi. Birinin Kıbrıs’ta yaşadığı bir babaannesi vardı.  Gönüllü gelince biz çok sevindik. Beni televizyonda seyretmişler ve kendilerine yardımcı olmamı istediler.  Yardımcı olmak için elimizden geleni yaptık, hatta kendi aramızda da biraz para topladık ve özel hastaneye yatırdık ikisini de. Bu çocukların kanları 28 günde temizlendi.  Zaten kan temizlendikten sonra pırıl pırıl oluyorsun.

Kan temizliği bağımlılığı sona erdiriyor mu?

İşte sorun da burada.  Çünkü uyuşturucu kandan 28 günde temizlenebiliyor ancak beyinden 28 yılda temizlenmiyor.  Bu çocuklarımız tedavi oldular, Kıbrısa gittiler. Onlarla irtibatı kesmedik. Arıyoruz, ilgileniyoruz, neşeleri gayet yerinde biz de mutlu oluyoruz.  Orada doğada arındılar, krizi atlattılar. Babaanneleri çok seviniyor falan. Altı ay böyle mutlu mesut geçti. Altı ay sonra personellerden biri geldi ve” Efendim bir durum var, kapıyı açacağım ama çok üzüleceksiniz” dedi. Kapıdan içeri iki gencimiz girdi, ikisi de yıkılmış vaziyetteydiler.  Karşıma aldım ikisini de “Anlatın bakalım ne oldu?” dedim. Oğlanın tek ders sınavı var, diyor ki, “Ben gideyim sınavı verip geleyim.” Kız  “olmaz, yalnız gitme, bak yine bulaşırsın. Ben de geleyim, sınavın sonuna kadar beklerim, sonra sınavdan çıkar, eve döneriz” diyerek, oğlana eşlik ediyor.  Birlikte İstanbul’a geliyorlar. İstanbul bile uyuşturucuyu çağrıştırıyor düşün.  “Gelmişken bir İstiklal’de dolaşalım” diyorlar. Dolaşırken bir satıcıyla karşılaşıyorlar. Sadece karşılaşıyorlar bak ve anında yeniliyorlar. Neden? Bunu beyinden atamazsın.

Uyuşturucu adlı kitabımda tüm merkezler hakkında bilgi verdim. AMATEM’i hepiniz biliyorsunuz zaten. Sadece kan temizleme merkezleri yeterli değil, rehabilitasyon merkezlerine de ihtiyaç var. Bu merkezlerin ücretsiz ya da makul bir fiyatla hizmet vermeleri lazım. Bu konuda da Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının protokol yapması bekleniyor. Yurtdışında rehabilitasyon merkezleri var ama gidin bakın bakalım bir ay kalmaya servetiniz yetecek mi. Bu nedenle de başta söylediğim gibi, bu konuya herkesin el uzatması, çözüm üretmesi gerekiyor.

“En yakınınızdakiler de dahil, ne kadar zor olduğunu düşünmez bile. Çünkü limana gelip gelmediğinle ilgilenirler.”

Anlattığınız hikayeler, unutulması zor ve hüznü derin hikayeler. Bu kadar hikâyeye tanık olmak, çocukların, gençlerin, ailelerin yıkılışını hatta yok oluşlarına şahit olmak kolay olmamalı.  Dinlediklerimiz kalbimizi ağrıttı, siz bizzat içindeydiniz. Bunları yüreğinizde, aklınızda taşımanız zor olmadı mı? Siz kanınızı nasıl temizlediniz? Belleğinizde kalan öyküler canınızı yakıyor mu?

İnanın çoğu bunu hiç merak bile etmez. En yakınınızdakiler de dahil, ne kadar zor olduğunu düşünmez bile. Çünkü limana gelip gelmediğinle ilgilenirler. Hangi fırtınalarla boğuştuğunla kimse ilgilenmez.

Kendinizi bu anlamda yalnız mı hissettiniz?

Bir operasyon yaptık. İki çocuğun tecavüz görüntülerini izledim. İkisi de küçücük çocuklardı ve zihinsel engellilerdi. Çocuklara zorla tecavüz eden bir psikologdu. Bir psikoloğu sorgulamak kolay değildir ve her babayiğidin harcı da değildir.

Dehşet verici bir durum…

Duygularımı anlatabilmem imkânsız…  O görüntüleri izlemek insanı alt üst eder. Bu durum hem sosyal hem duygusal hem aile yaşamınızı feci şekilde etkiler. Bu acıyı, hüznü, öfkeyi her yere bulaştırma ihtimaliniz var.  Elbette gördükleriniz ve yaşadıklarınızdan arınmak, oradan uzaklaşmak, onları unutmak zaman alıyor ki, unutmanız imkânsız. Ben Deniz’in olayından çok etkilenmiştim. 18 yaşında dünya güzeli bir kız, manken zaten. Operasyon esnasında anı defterini ele geçirdim ve incelemeye aldım. Bir gün önce yazmış;

“Dün, çocukluğumun geçtiği eve gittim. Bahçeye girdim, duvara sırtımı dayadım. Orada sigara içince, babam pencereden beni göremezdi. Keşke babam beni görseydi ve keşke babam beni dövseydi. “

Ertesi gün aşırı dozdan kendisini evde ölü bulduk. O 18 yaşındaki çocuğun ölümü beni ruhumdan sarstı. Narkotikçi değilim, ilk defa böyle bir olayla karşılaşmışım. İstanbul’u da bilmiyorum. Müdürüm dedi ki Hacı Hüsrev’de eroin satılıyormuş git ve yakala. Memura diyorum ki, Hacı Hüsrev diye biri eroin satıyormuş, tanıyan var mı? O kadar acemiyim yani İstanbul’da. İkinci gün çocuk öldü, bittim. Kucağımda, öldü. Ne yapacağımı bilemedim. O günü, o anı, Deniz’i unutmam imkânsız.

Seni besleyen bir şey olması lazım yoksa uykuların gider. Hayallerin biter, umutların biter. Sadece o anda kalırsın. Acıların, şiddetin artar. İnsanlıktan çıkarsınız.

“Beni besleyen şey Atatürk’tü.”

İşte ben, tüm bu duygularımdan arınabilmek için diğer çocukları, gençleri ve bize olan ihtiyaçlarını anımsadım. Bu bağımlılığı yüreklere salmaya çalışan insanlardan onları korumak için güçlü olmam gerektiğini hatırlattım kendime. Yaşam bir dengedir, duygu da öyle. Beni besleyen şey Atatürk’tü. Onun yol göstericiliği, onun ilkeleri, geleceği kurtarmak için verdiği mücadele… İşte onu örnek aldım ve onun cesareti, ilgisi, ilkesi ile beslendim. Bunu onu tabulaştırarak değil, örnek bir lider, rol model olarak değerlendirdim ve onun mücadelesi bana her zaman örnek oldu.

Şiirleriniz terapi koltuğunuz mu oldu?

İyi bir kurtarıcı oldu. Yazdıkça rahatladım. İnsanın kendini yenilemesi ve tedavi etmesi için en güzel yollardan biri de sanattır. Arada udumu, sazımı alırım çalar, onlarla sohbet ederim.  Başka türlü rahatlamak zor.

Röportaj: Sevilay Acar

 

 

 

 

 

Önceki İçerikİstanbul Comics and Art Festival’e İlgi Büyüktü
Sonraki İçerikPeople Make The Brand için Geri Sayım Başladı
Sevilay Acar
Öğrenim Üyesi / Okur- Yazar. En büyük deneyimim çocukluğumda oynadığım oyunlar ve kurduğum hayaller oldu. Her ne yapıyor olursam olayım, iki etken her zaman yolumu belirler: hayaller ve dualar. Çocuk merakı ve heyecanıyla öğrenmeye çalışıyor, okuyor, yazıyorum. Babalardan Babalara adlı bir röportaj kitabım var. Babaların ayak izlerinden oluşan ve hikayeleriyle iç dünyaya yolculuk yaptıran bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğu seviyorum çünkü her şeyin yolda şekillendiğine inanıyorum. Bu yolda en çok da öğrenciyim; kapsayan, içine alan, öğrendikçe çoğalan ve var olan. Karşılaştıklarımı, hissettiklerimi, öğrendiklerimi yazarak paylaşmaya çalışıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz