– Ali, o kadar çok merak ediyorum ki, Zühtü Amca’yı… Dediğin gibi biriyse gerçekten öyle bir arkadaşın olduğu için çok şanslısın.
– Şüphen olmasın Sedef’ciğim, az bile anlatmışımdır hakkında. Gerçekten…
– Kimin hakkında az anlatmışsın bakayım Kako?
– Aaa Zühtü Amca!! Biz de tam sizden bahsediyorduk. Bak Sedef, işte iyi insan lafının üstüne gelir.
– İlahi Ali!… Böyle güzel bir küçük hanıma anlata anlata benim gibi ihtiyarı mı anlatıyorsun?
– Ali, bizi tanıştırmayacak mısın?
Haklısın Sedef, unuttum. Zühtü Amca, bu üniversiteden arkadaşım Sedef ve Sedef bu da meşhur Zühtü Amcam.
– Çok memnun oldum küçük hanım.
– Ben de çok memnun oldum Zühtü Amca. Ali sizden çok bahsettiği için, ben de bugün sizinle gelmeye karar verdim. Sahi nereye gideceğiz bugün? Çok heyecanlıyım.
– Kako bak! Sedef senden daha heyecanlı bizim küçük tarih gezilerimiz için.
Sedef Ali’ye konuşma şansı vermeden:
– Öyle demeyin Zühtü Amca. Ali sizle olan her geziyi iple çekiyor.
Ali de onayladı Sedefin sözlerini.
– Açıkçası madem bugün bir güzel kızla ve yakışıklı bir delikanlıya gezeceğiz, o halde gelin size ilginç bir aşk hikayesini anlatmak üzere Üsküdar’a gidelim.
– Pek uzağa gitmeyeceğiz yani Zühtü Amca. Hemen bir taksi çevireyim.
– Dur Ali’ciğim dur. Hemen şuradan dolmuşlar geçiyor, ekonomi yapmakta fayda var. Paranı çarçur etme öyle.
– Peki Zühtü Amca, ben her ikinizin de rahatı için öyle düşünmüştüm.
– Saol Kako’cuğum, Acıbadem’den Üsküdar’a dolmuşla çok rahat ineriz, için rahat olsun.
– Şoför bey, müsait yerde inebilir miyiz lütfen? dedi Zühtü Amca ve üçü birden Üsküdar meydanında dolmuştan indiler.
– Eveeet çocuklar, ne demiştim size ilginç bir aşk hikayesi anlatacaktım. Hadi gelin bu hikayenin kahramanlarından olan biri için yaptırılan şu görkemli camiye girelim.
– Mihrimah Sultan Camii’ne mi? diye sordu Sedef.
Evet Sedef’ciğim. Bir diğer adı da bu camiinin Üsküdar İskele Camii’dir.
Sedef, Kako Ali ve Zühtü Amca hep birlikte camiinin avlusuna gelip Camii’yi daha yakından incelerlerken Zühtü Amca bir soru sordu:
– Söyleyin bakalım çocuklar, kimdir Mihrimah Sultan?
Sedef hemen cevapladı:
– Kanuni ile Hürem Sultan’ın kızları. Son zamanlarda televizyondaki diziden öğrendim ben de Zühtü Amca.
– Kimi zaman işe yarıyor o aptal kutusu demek ki.
– Şimdi çocuklar rivayete göre Mihrimah Sultan 17 yaşındayken o zamanlar Diyarbakır Beylerbeyi olan Rüstem Paşa’yla evlendirilir. Ancak bu evliliğe karşı olan çevreler vardır. Rüstem Paşa’nın eğer Padişah damadı olursa sarayda çok iyi yerlere geleceğini bilen rakipleri bu evliliği engellemek için türlü oyunlar oynarlar. Zaten Rüstem Paşa da bu evlilikten sonra Sadrazamlık makamına terfi edip, 17 yıl bu görevi üstlenerek rakiplerinin haklı olduklarını ispatlar.
Çok enteresandır, evliliği engellemek için en son noktada Rüstem Paşa’nın Diyarbakır’da cüzzam hastalığına kapıldığını dahi iddia ederler.
Kanuni bu iddiayı duyunca hemen saray hekimlerini Rüstem Paşa’yı kontrol etmeye göndertir.Rüstem Paşa’yı tepeden tırnağa muayene eden doktorlar ise cüzzam ararken Rüstem Paşa üzerinde bit bulurlar.
Bit mi?
– Evet Sedef kızım, bit. Normal şartlarda padişah bitli birine kızını vermemeli değil mi?
– Elbette Zühtü Amca.
– Gel gör ki, vaziyet öyle değil işte. Devam edeyim; hekimler biti bulunca şu kanaate varırlar: ‘Cüzzamlı bünyede bit barınmaz’. Dolayısıyla Rüstem ve Mihrimah arasında hiç engel kalmaz ve evlenirler. Hal böyleyken işe şu beyitler yazılır mevzu hakkında:
“Olacak kişinin bahtı kavi, talihi yar
Kehlesi dahi mahallinde onun işine yarar”
– Tam anlamı ne Zühtü Amca?
– Bir kişinin bahtı sağlam ise ve talihi yanındaysa bir haşerat bile işine yarar ,demek Ali’ciğim.
– Hakikaten çok enteresanmış, Zühtü Amca.
– Öyle Sedef’ciğim. Kısmetin nereden geleceği bilinmez işte.
Ayrıca bilinen bir başka konu da Mimar Sinan’ın da Mihrimah Sultana olan büyük aşkıdır ki, onu da gelecek sefer anlatırım. Olur mu çocuklar?
– Elbette olur Zühtü Amca. Bir dahaki sefer ben yine gelsem olur değil mi?
– Olmaz mı güzel kızım? Hatta pek ala olur.